"İpoteğin dikişleri patlayınca..." başlıklı yazımda,
MAZLUMDER Batman Şube Başkanı Murat Çiçek'in...
"İpoteğin dikişleri patlayınca..." başlıklı yazımda, MAZLUMDER Batman Şube Başkanı Murat Çiçek'in,
Taraf gazetesinde yayınlanan "
Türkiye'nin 'Sloven'leri ve
Kürt milliyetçilerine" başlıklı yazısından bir alıntı yapmıştım. Çiçek, Ortadoğu'da suni sınırlar çizilmesine işaret ettiği yazısında, Türkler cenahında "Acaba ayrılsak mı" sorusunu seslendirenlere yönelik öfkesini ifade ederken, "ayrılma niyetli" ve "etnisite çıkışlı Kürt milliyetçileri"ne de net şeyler söylüyordu:
Murat Çiçek
ayrılık tezinin "Türk ve Kürt'e Rus ruleti oynatmak" anlamına geldiğini belirtiyor ve şöyle diyordu:
"Bu ülkenin en çok Kürt nüfusuna sahip ilinin
İstanbul olduğu düşünüldüğünde yapay sınırlarımızın üstüne ikinci bir yapay sınır çekilmesi, aynı acıların yüz elli yıl daha yaşanmasını garantilemekle eş değer olacaktır.
Osmanlı bakiyesi yapay sınırların mahzurlarını kaldırmakla meşgul ve
bölgesine barış getirmek isteyen Türkiye devleti ve dış
politikası, ikinci bir yapay sınır vakası kaldıramaz." (17
Ağustos 2010)
O yazıda şu notu da düşmüştüm:
"İşte bu bilincin bir Kürt aydını tarafından seslendirilmesi benim önemsediğim. Bu çizgide ben, coğrafyayı bütün olarak gören ve parçalanmışlığı emperyalist politikanın uzantısı olarak değerlendiren bir öz buluyorum.
PKK hareketi, tıpkı karşıt ulusalcı çizgi gibi, işte bu emperyalist politikaya denk düşüyor.
Bir Kürt aydınının, Türkiye'nin yeni
dış politika konseptini böylesine değerlendirmesi ve sahiplenmesi, bence çok önemli bir olaydır."
Bu konuyu biraz daha irdeleme gereği duyuyorum.
"Demokratik özerkli" talebinin, BDP-PKK çizgisinde, Kürt halkının bilinç dünyasına her gün bir adım daha ilerleterek işlendiği bir noktada, bu konunun daha geniş bir değerlendirmeyi hak ettiğini düşünüyorum.
Şu an Kürt ulusalcılığı, Türk ulusalcılığının yanlışlıklarından da beslenerek, farklılık ve müstakil yapılanma iradesini güçlendirmeye ve bunun için toplumsal bilinç oluşturmaya çalışıyor.
Kürt halkının bir bölümünde, hem mağduriyet duygusundan hem geleceği inşa coşkusundan kaynaklanan böyle bir siyasi bilincin heyecan uyandırdığı da bir vakıa.
Şu anda "Demokratik özerlik talebi, bir ayrışmayı öngörmüyor" dense de, Irak'ın yaşadığına benzer bir süreçte, özerk yapıların sınır çizmeye kadar uzanmasının beklendiğini görmemek için saf olmak gerekiyor.
Benim hüsnü zanla baktığımda anladığıma göre Murat Çiçek, farklı bir tarihi süreç değerlendirmesi yapıyor. Çiçek'in bu çizgisi, benim de uzunca zamandır seslendirdiğim bir yaklaşım.
Şöyle düşündüm ben:
-Osmanlı'nın parçalanış süreci, tüm
İslam coğrafyasına yönelik emperyalist bir politikanın sonucu idi. Yani bölünmüş bir İslam coğrafyası sömürülmeye, sömürgeleştirmeye daha uygun bir coğrafya olurdu, onun için bölündü.
-Bölmek için kavmi aidiyet farklılıkları kullanıldı.
-Bu politika önce gayrimüslim unsurlara, sonra
Müslüman unsurlara yönelik kullanıldı.
-Bu politika dönemin Osmanlı
yöneticilerinin de yanlışlarıyla etkili oldu ve kopuşlar başladı.
-Sonra,
Birinci Dünya Savaşı sonrasında İslam coğrafyası talan edildi. Açık ve örtülü sömürge haline geldi. Murat Çiçek'in de altını çizdiği, yapay sınırlar oluştu ama "sömürgeleşme" onunla sınırlı kalmadı. Sistem boyutunda, yönetici elitin zihniyet dünyası planında, aydınların devşirilmesi planında da sömürgeleşme yaşandı.
İşte bu süreçte,
Ankara politikaları da, etnik ulusalcı bir mahiyet kazanarak, uzun vadede kendi sendromunu kendisi hazırladı. Türk ulusalcılığı, belki
Lozan döneminde henüz rüşeym halinde bulunan Kürt ulusalcılığını geliştirdi.
Bu süreçte bir de "İslam'ın azaltılması" söz konusu olunca karşıt ulusalcılığın doğması kaçınılmaz oldu. Hele Ankara laisizminin karşıtının PKK tarafından
Kürtler üzerinde icra edilmesi, işi en vahim noktaya ulaştırdı.
Diyorum ki, Kürtler'in ayrılması Osmanlı'nın yıkılışını gerçekleştiren emperyalist politikanın icrasında son merhale olur.
Hep birlikte emperyalizmin oyununa gelmiş oluruz.
Çıkış ne?
Murat Çiçek, "Osmanlı bakiyesi yapay sınırların mahzurlarını kaldırmakla meşgul ve bölgesine barış getirmek isteyen Türkiye devleti ve dış politikası"na işaret ediyor.
Bence de Davutoğlu'nun ve onunla birlikte Gül ve Erdoğan'ın icra ettiği dış politika konsepti, bölgede daha geniş entegrasyonu öngörüyor. Bu entegrasyon içinde, bir tek etnik unsurun egemenliği yok. Bütün bölge halklarının mutluluğu var.
Sınırlar yapaysa, onun farkında isek, tıpkı vizelerin kalkması gibi, zaman içinde "pasaportsuz dolaşma" idealine yürümek...
Bu yürüyüşü bozacak şey, şu anda Kürt sorununun PKK eksenli var oluş biçimidir.
PKK'nın, bir emperyalist politikanın uzantısı olduğundan en
küçük bir şüphe duymuyorum.
Ama Ankara adına, düne kadar sürdürülen politikaların, emperyalist hesaplara denk düştüğünden de kuşkum yok.
Yeni bir bilinç. Türk için de Kürt için de...
Ben Davutoğlu'nun Ankara'ya sunduğu konseptte bu bilincin bulunduğunu görüyorum. Dilerim bu bilincin, tıpkı Murat Çiçek'te olduğu gibi Kürt dünyasında da karşılığı olur ve Türkler, Kürtler, emperyalizmin kanlı kurgusunda figüranlık yapmazlar.