Kılıçdaroğlu-Tekin öncülüğünde şekillenen yeni
CHP yönetimi, aslında parti çizgisine de "Yeni CHP" denmesini seviyor.
Belli ki partiyi "devlet partisi" görünümünden çıkarıp, "Halk Partisi"nin içini doldurma gibi bir çabaları var. En azından,
halktan oy almanın yolunun bu olduğunun idrakindeler.
Bu yolda, ayağı yere basar-basmaz, Cem
Uzan üslubunu andırır andırmaz bakmadan sembolik hamleler de yapıyorlar.
Hatta bu noktada CHP'nin delifişek hamleleri karşısında
AK Parti sözcülerinin duruşu, "sorumluluk" vs. gibi kaygılarla daha "devlet ağızlı" gibi bile görünebilir.
Olsun, bence CHP'nin o delifişek söylemlerini sürdürmesinde,
demokratikleşme önündeki CHP engelinin kaldırılması açısından büyük yarar var.
Ancak, CHP çevresinde şu ana kadar gözlemlenen "
aday fotoğrafı" oldukça problemli gözüküyor.
Kimlerin ismi geçiyor bakalım:
Mustafa
Balbay,
Tuncay Özkan,
İlhan Cihaner, Emine
Ülker Tarhan, Mehmet
Haberal,
Sinan Aygün...
Bu isimlerin bir kısmı
Ergenekon davası ile bağlantılı, bir kısmı ise
YARSAV tartışmaları içinde yer almış...
Tabii ki, yargılanmış mahkûm olmuş demiyorum. Tabii ki, YARSAV tartışmaları içinde yer almış olmak suç değil.
Ama bu durumun ortaya bir
profil çıkardığında da kuşku yok.
CHP, bugüne kadar kamuoyu önünde "Ergenekonsever" olarak gözükmekten rahatsız olmadı.
Mesela, Türkiye'nin geçmişinde karanlık ve kanlı bir
dosya birikimi olduğunu ifade edebilir ve bu davaların bunu ortaya çıkarması yönünde güçlü talepler seslendirebilirdi.
Bu ana çizgi ile davaların sağlıklı yürümesi talebini, "Sapla saman birbirine karıştırılmamalı" duyarlılığını da sergileyebilirdi.
Oysa taa başında Baykal'ın ifadesiyle "Ergenekon'a
avukat olma"yı, Kılıçdaroğlu'nun ifadesiyle "Nerdeyse Ergenekon örgütü gidip ona üye olma"yı
tercih etti.
Sanki bu davalardan hiçbir şey çıkmayacakmış gibi bir tavır sergiledi ve bu tavır kamuoyunda aslında hiçbir şey çıkmasını istemiyormuş gibi algılandı.
Şimdi ne oluyor CHP-Ergenekon ilişkisinde?
Sembol isimlerin aday olabileceği ihtimali ortaya çıkıyor.
Yani CHP'nin sembol sanıkları himayesine alacağı...
Ya da CHP'nin, sembol sanıklarla el ele tutuşarak, Ergenekon dünyasının desteğini kazanmak isteyeceği...
Aslında CHP'nin işi kolay değil.
"Yeni CHP" üretmek, "Eski CHP" ile mesafeler oluşturmak anlamına geliyor.
"Eski CHP" diye bir şey yok değil. Evet o CHP için de "AK Parti'yi devirmek" amacıyla her şey meşru görülebilir.
Ama "Ya CHP yenilenirken, CHP'lilikten çıkarsa" gibi bir kaygı da, yürekleri yoklamaz değil.
Önder Sav'ın ve Baykal'ın ilk günlerde "CHP çizgisi"ne yaptıkları vurgu unutulmadı. Evet, onların parti üzerindeki etkileri azaltıldı ama ya onlar CHP tabanında gerçekten şu an olan biteni seyreden bir
toplum kesiminin sözcüsü ise?..
Bir de Ergenekon'a
selam çakan
Süheyl Batum dünyası var.
Ve bir de,
Onur Öymen gibi, Nur
Serter gibi, Canan
Arıtman gibi, Şükrü Elekdağ gibi, en azından merkez yoklaması tasfiyesiyle yeni dönemde olmayacaklarına kesin gözle bakılanlar var. Bunların CHP tabanında hiç mi karşılığı yoktu?
Bütün bunlar, Kılıçdaroğlu-Tekin ikilisi için gerçek bir tavır alma zorluğu demek.
Kılıçdaroğlu'nun ne yapıp edip oy oranını yükseltmek gibi bir zarureti olduğu belli.
Bunun için en olmazları yan yana
sıralama ihtiyacı duyuyor.
Gel gör ki, bu da çok karmaşık bir yapı görüntüsü oluşmasına yol açıyor.
Belki de CHP için en büyük risk,
seçimler sonrasında ortaya çıkacak kaygan, billurlaşmamış yapıdır.
Cumhuriyet mitinglerinde "kürsü hakimiyeti" bilinen bir
Tuncay Özkan, uyumlu bir CHP görüntüsü ortaya çıkarır mı?
Mehmet Haberal'lı CHP nasıl bir görüntü verir?
"
Ordu artı CHP"yi bitirmeye uğraşan bir "Yeni CHP"nin, "Ergenekon artı CHP" gibi bir durakta durması çok dramatik bir gelişme olur diye düşünüyorum.
Şu sıralar herkes, CHP'nin kendi kampanyalarını öldüren
iletişim kazalarına dikkat çekiyor.
Seçim arifesinde en büyük iletişim kazası, herhalde "Ergenekon-CHP" buluşması olurdu.