Önce, bir yüreğin sesi olan şu sözleri okuyalım:
"
Millet devlet için değil, devlet millet için vardır. Bu anlayış çerçevesinde, bacası tüten ve tütmeyen her haneden siz sorumlusunuz. Üzerinde giysisi olmayan ya da evinde ellerini ısıtacak bir soba dahi yanmayan çocuklar varsa, onları bulmalı ve kollamalısınız. Bulamadığımız her yavrunun vebali önce sizin, sonra benim üzerimdedir."
"Şehrinizdeki her haneden haberiniz olacak. Şu kış şartlarında kimin bacası tütüyor, kimin bacası tütmüyor bunu görmelisiniz."
"Paltosu, ayakkabısı, çarığı, kalemi,
defteri olmayan, bütün bunların üzerine evine geldiğinde o küçücük ellerini ısıtacak bir sobası olmayan yavrularımız bulunabilir. Bunları arayıp bulacağız ve koruyup kollayacağız. Bulamadığımız her yavrunun vebali önce sizin, sonra benim üzerimdedir."
"Ben
masa başında evrak imzalayan vali profilinden çok, çizmelerini giymiş, eline kazmayı küreği almış, iş makinesinin başına geçmiş, çalışmaları yakından takip eden, koordine eden, köylerine su getiren vali profilinin Türkiye'yi değiştireceğine inanıyorum."
"Devletin otoriter, somurtkan yüzü değil, tam tersin
e devletin gülümseyen yüzü,
şefkat yüzü ve sıcak yüzü olun. Bu, vatandaşın sadakatini ve devlete bağlılığını daha da geliştirecektir. Bu çerçevede, eşlerinizi de yanınıza alarak ev ev dolaşın, vatandaşların hatırını sorun ve ihtiyaçlarını tespit edin... Telefonlarınız 24 saat açık olsun ve vatandaş her an size ulaşabilsin. Hiçbir zaman bürokratik engeller vatandaşa mazeret olarak sunulmasın."
Bu sözler
Başbakan'a ait.
Başbakan Erdoğan bu sözleri valilere hitaben söylüyor.
Hemen söyleyeyim:
Tam olarak Başbakan'ın ruh dünyasını yansıtan sözler bunlar.
"
Tayyip Erdoğan'a göre devlet-vatandaş ilişkisinin çerçevesi nedir" diye bir soru ortaya konsa, bu sözler onun cevabı olabilir.
"Giysisi olmayan çocuk" motifi, "bacası tütmeyen ev motifi" herhalde Tayyip Erdoğan'ın yüreğini harekete geçirecek en çarpıcı motiflerdir. "Ulaşılamayan her yavrunun vebali"ni yüreğinde hissetmek de öyle...
Tabii ki bunlar, Tayyip Erdoğan hakkında yeni bir bilgi değil.
Peki, şu an
Ankara'da devam etmekte olan TEKEL
işçileri direnişini, bu sözler çerçevesinde nasıl değerlendirmeliyiz?
O direnişe yönelik Erdoğan tepkisi ile bu sözler arasında ilişki veya çelişki var mı?
İlişki veya çelişki?
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in "merhamet" sözü talihsiz bir sözdü.
Ama böyle bir söz, Başbakan Erdoğan'ın ağzından da çıkmış olabilirdi. "Merhamet" jargonu, bu kültür iklimine
yabancı değil.
Belki Başbakan da "yufka yüreklilikleri"nin istismar edildiğini düşünüyordur.
Tek Gıda İş Genel Başkanı Mustafa Türkel, Başbakan Erdoğan'ın
AK Parti grubundaki öfkeli sözleri için şöyle demişti.
"- Başbakan öyle konuştu ama yufka yüreklidir, bizi anlayacağından eminim!"
Bazı bayan işçiler, Başbakan'ın eşine çağrıda bulundular, "Gel halimizi gör" dediler.
Ve TEKEL işçileri direnişinden yansıyan tüm görüntüler, son derece dramatik bir manzarayı yansıtıyor.
Bütün bu notlardan sonra söyleyeceğim şudur:
- TEKEL işçileri direnişini birileri hükümet aleyhine istismar ediyor olabilir.
-
Hükümet,
özelleştirme sonrasında ortaya çıkan mağduriyetleri "bir ölçüde" gidermek için çaba sarf ettiğini düşünüyor olabilir.
- TEKEL işçilerine ödenecek maaşın hangi iş karşılığı olacağı sorusu cevapsız olabilir.
- TEKEL işçilerine 4-C dışında yapılacak bir uygulamanın emsal oluşturacağı düşüncesi bulunabilir.
- TEKEL işçileri direnişinin, hükümeti yumuşak karnından vurduğu hissiyle, "taviz vermeme" duyguları öne çıkabilir.
Ama bu tür hadiseler, bir kırılma noktası niteliği de taşıyor.
Özal döneminin Erdemir işçileri direnişini, Ankara'ya yürüyüşü ve sergilenen duyarsızlığın ortaya çıkardığı kırılmayı hatırlayın.
TEKEL işçileri direnişi, işçi çıkarmalarını, işsizler ordusunun büyümesini, dar gelirli insanların geçinme zorluğunu ve gelişigüzel özelleştirme gündemini besliyor, "Memlekette şu kadar işsiz varken TEKEL işçilerinin istediği verilir mi" söylemini değil, bunun farkına varmak lazım.
Ben derim ki:
Orası Ankara.
Orada olan bitenden, yani tütmeyen ocaktan, üşüyen çocuktan öncelikle Başbakan'ın haberi olmalı.
Orada soğukta, kar altında kadınlar, çocuklar, babalar, analar var.
Başbakan ve eşi, TEKEL işçilerini ziyaret etmeli, onları bir
akşam yemeğinde, sıcak bir ortamda
misafir etmeli, onlara sarılmalı, onları kucağında ısıtmalı, dertlerini dinlemeli, kendi sorunlarını onlarla paylaşmalı ve bir daha sokakta sabahlamamalarını sağlamalı...
"Tayyip Erdoğan'ı TEKEL işçileri yıprattı" sözcüğü,
siyaset tarihine geçmemeli. Çünkü böyle bir yargı, siyasetin en paradoksal tespiti olacaktır.
Dilerim,
Türk-İş Başkanı ile yapılan görüşme bir çıkış imkânı sağlasın.