Nabi Yağcı, eski Komünist Partisi genel sekreteri. Bana göre fikri manada önemli değişim geçirdi.
Dünkü Taraf'ta yer alan "
İslam'ı ve
Müslüman'ı tanımak" başlıklı yazısı ilginçti.
Şöyle başlıyordu:
"Birilerini, bir şeyleri
toplumda fazlalık, eskinin gereksiz bir kalıntısı, kör bağırsak gibi işlevini yitirmiş bir
organ gibi görürseniz onları tanımaya çalışmayı da fazlalık olarak görürsünüz... Niye tanıyasınız ki nasılsa fazlalık, zamanın dışında, işlevsiz, yararsız, yok olup gidecek... Kemalist
Cumhuriyet ve onun hayata bakışı içinde İslam ve Müslümanlar böyle bir yere sahipti.
"Yüzde doksanı Müslüman denen bir ülkede İslam ve Müslüman
yaşam tarzı inceleme konusu yapılmadan o ülkenin sosyolojik haritası nasıl çıkarılabilir?"
Nabi Yağcı sonra, böyle bir fikri alt yapı sebebiyle, Arap dünyasındaki hareketlenmenin,
AK Parti'nin
Türkiye'de gösterdiği başarının ve Erbakan'ın cenazesine milyona yakın insanın katılmasının birçok kesimi şaşırttığını not etti.
Bunlar doğru tespitler.
Bu tespit, herhalde Konya'da, Tahir Büyükkörükçü Hoca'nın cenazesinde, yüz bini aşkın insanın hazır bulunmasına gösterilen şaşkınlıkla da doğrulanacaktır.
Bir
Hocaefendi ve arkasında yürüyen yüz binler...
Ne bu?
Bu, Türkiye gerçeği.
Özal'ın cenazesinde
Vatan Caddesi'ni dolduranlar da Türkiye gerçeği idi. Dolayısıyla ortaya "İslam ve Türkiye gerçeği"ni görmek gibi bir zaruret çıkıyor.
Bunu toplumsal olayların tahlilinde de göreceksiniz, siyasetin yapılanmasında da, devlet-toplum ilişkisinde de...
Anayasanıza "
laiklik" diye bir
çatı değer koyuyorsanız, bunu bu ülkenin insanını mutlu edecek bir yoruma kavuşturmak zorundasınız.
İzmir'de,
Aleviler bir miting yaptılar.
O mitingde, Ali Balkız'ın söylediği bir söz var, diyor ki:
"İsteklerimizi
Sünni kardeşlerimiz olmaksızın yalnız başımıza gerçekleştiremeyiz. Tıpkı
Kürtler'in sorununu, Türkler'in anlayışı, kabulü ve desteği olmaksızın çözemeyecekleri gibi..."
Bu iyi bir söz.
Ama genel doz
öfke ve ayrışma yüklü. Artı, siyasi bir
hesap var.
Almanya'da Köln'de bir toplantı yapılıyor.
CHP, BDP ve ÖDP temsilcilerinin katıldığı toplantı, benzeri bir öfkeyi ve siyasi hesabı barındırıyor.
ÖDP Genel Başkanı Alper Taş o toplantıda şunları söylüyor: "Türkiye ılımlı İslam cumhuriyeti zaten oldu. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet yenilmiştir, yeni Osmanlıcılık Cumhuriyeti oluşturulmuştur, bu da emperyalisttir. AKP iktidarına karşı ortak mücadele yürütülmelidir."
Aynı toplantıda BDP eş başkanı
Gülten Kışanak, "AK Parti'ye karşı birlik olunmasını, buna da
Alevilik felsefesinin öncülük edeceği"ni söylüyor.
Ve Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı Turgut Öker konuşuyor:
"Siyasal İslam Türkiye'yi ele geçirdi. Geleceği kazanmak için güçlerimizi birleştirmeliyiz."
Toplantıya CHP'den de
Binnaz Toprak katılıyor.
Bu yapının kodları açık.
Orhan Miroğlu, CHP-BDP
ittifakı söz konusu olduğunda "Kürtler'e Kemalizm'in pazarlanması"na işaret etmişti. Sanki şimdi buna Alevilik de dahil edilmek isteniyor. Çok ilginç bir ittifak çalışması yapılıyor. Anti İslam ve anti AKP'de buluşan çevreler, ulusalcı cenah dahil, cephe oluşturmaya yöneliyor.
Bu işin yapıştırıcısı ise AK Parti karşıtlığı şeklinde ifadesini bulan ama derinden derine akan İslam karşıtlığı...
Onun için Ali Balkız'ın sözleri ne kadar samimi, doğrusu sorgulanmaya değer buluyorum.
Nabi Yağcı, önemli fikri değişim geçirdi dedim yazının başında. Bir insanın, fikri değişim geçirebilmesini önemsiyorum. Bu, fikri bir canlılık, hareketlilik, dinamizm demek. Kendi kendini
sorgulama ve yeniden yeniden inşa demek. Belki onun da özünde, insanlık damarını diri tutmak var.
Ben, Kürtçü ve Alevici hareketin en azından bir boyutunda, diri kalabilme düşüncesinden yola çıkarak, öfkeleri ve kinleri diri tutma çabası gözlüyorum.
Kürtler'in sorunları çözülmeli.
Aleviler'in sorunları çözülmeli.
Ben bir Sünni olarak, Türk olarak, bu zaruretin altına bin kere
imza atarım.
Ama öfke ve kinleri, hareketleri besleyen
psikolojik motif olarak elde bir tutmamaya özen göstererek...
Çünkü bu ülkede İslam gerçeği de var, Türk gerçeği de, Sünni gerçeği de... Evet, Kürt gerçeği de var, Alevi gerçeği de... Başka her türlü farklılığı da önemsemek kaydıyla...
Tek çıkış yolu ise herkesin barış içinde yaşayacağı bir
sistem yapılanmasını gerçekleştirmek...