Coğrafyamızın her tarafı sancılı.
Türkiye,
Pakistan-
Afganistan sancısını gidermek için daha yeni arabulucu oldu.
Suriye kanıyor: Ölü sayısı 3500 olmuş.
Libya çok kötü günler geçirdi ve henüz durulmuş değil.
Mısır durulmuş değil.
Tunus eh işte...
Irak durulmuş değil.
Filistin açık
ameliyat halinde...
Türkiye, bunların tamamı ile iç içe...
Ve şimdi
İran için sular ısındırılıyor.
Bu tür konularda Uluslararası
Atom Enerjisi Kurumu (
UAEK) güdümlü roller üstleniyor.
Irak'taki savaşa meşruiyet sağlayan kitle
imha silahı raporları fos çıktı.
Amerika Irak'ı didik didik etti, "Meğer kitle imha silahı yokmuş" noktasına geldi. Ama sonuçta Irak da harap oldu,
bölge de... Hatta Amerika da... Irak operasyonu herhalde en çok
İsrail'i mutlu etmiştir.
Evet, İran için sular ısındırılıyor.
UAEK, "Alınan istihbarata göre İran
atom bombası yapacak hale geldi" raporu verecek, İsrail bu raporu alıp, Amerika'nın göz kırpması ile ilk vuruşu gerçekleştirecek!!!
Beklenen bu.
Peki sonra?
İran pes mi edecek?
Yoksa ne zaman biteceği ve nereleri tahrip edeceği bilinmeyen bir savaş süreci mi başlayacak?
Bu noktaya gelinceye kadar tabii ki dünya, İsrail'in elindeki nükleer silahları görmek gibi bir ahlaki tavır geliştirmeyecek. İsrail ne de olsa özel korumalı bir devlet.
Tabii ki, Amerika'nın, Rusya'nın, Fransa'nın, Çin'in, Hindistan'ın,
Amerikan denetimindeki Pakistan'ın, belki yine Türkiye'de bulunup da Amerika'nın denetiminde olan nükleer silahlar-başlıklar görülmeyecek.
Nasıl bakar Türkiye bu sürece?
Türkiye, İran'ın nükleer çalışmaları gündeme geldiğinde, "Bilimsel araştırma için nükleer çalışmaya
evet, nükleer silahlanmaya hayır" çizgisinde durdu ama sözünü "Bölgede sadece İran'ın değil, hiçbir ülkenin nükleer silahı olmasın, tabii ki elinde nükleer silah bulunduğu kesin olan İsrail'in de" diyerek tamamladı.
Türkiye'nin büyük
İslam coğrafyasına ilişkin bir vizyonu olduğu muhakkak.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu bu coğrafyadaki gelişmeler için "normalleşme" tanımlamasını yapıyor ve bunu, 1914'ten sonraki anormal yapılanışın tashihi yönünde gelişmeler olarak görmek istiyor.
Ama bu coğrafyada yoğunlaşan irade, sadece bölge halklarının iradesi değil. 1914 yapılanmasının arkasındaki odakların bölgeye ilişkin hesapları bitmiş değil, üstelik o odaklar hâlâ bölgede güç kullanabilecek imkâna sahipler. Hatta bazen bölge halklarının iradesi bile, küresel odakların iradesi içinde kullanılır hale gelebiliyor.
Böyle bir durumda Türkiye'nin vizyonu ne kadar gerçekleşebilirlik imkânına sahip olacak?
Türkiye, Irak'ta bir savaş ortamına gelinmemesi için çok uğraştı. Saddam'ın çılgınlıklarını önleyemedi ve Amerika'nın-İsrail'in bölge operasyonuna mani olamadı.
Suriye'de daha kansız bir dönüşümü sağlayamadı.
Libya'da olan bitene mani olamadı.
Şimdi İran vurulmak isteniyor. İsrail'in gözünü kan bürüdü dense yanlış olmaz. Amerika, İsrail'in emrivakileri karşısında çaresiz kalabiliyor ya da paradoksal bir durum ama içeriden etkilerle "kullanılabilen bir süper güç" haline gelebiliyor.
İran'ın vurulduğu ve İran'ın karşı koyduğu bir savaş süreci...
Suriye ayağı,
Lübnan ayağı...
Şii ayağı,
Sünni ayağı...
Bu, tüm bölgenin ateşe sürüklenmesi anlamına geliyor ve hiç şüphe etmemek gerekir ki, Türkiye'nin bölgeye ilişkin tüm vizyonunu berhava edecek bir kıvılcım anlamına geliyor.
Sonuçta nükleer güçle oynanmaya başlanıyor ki bunun kimi yakacağı belli olmaz.
Türkiye sürecin savaşa doğru evrilmesinin önüne geçmelidir. Bunun için Amerika'yı aklını kullanmaya zorlamalıdır. Çünkü Amerika da, İsrail'in çılgınlıklarını önleme noktasında tarihi bir
tercih anında bulunuyor. Irak'tan çekilme çabasında olan Amerika için İran'ın, iflah etmez bir
bataklık olacağı muhakkaktır.