TAM ZAMANI DİYORUM, ÇÜNKÜ...

İki şey diyorum: Bir: Tam zamanı. İki: İnsani hamle.


"Kürt sorunu" diye tanımlanan ve Doğu Güneydoğu'da odaklanan sancının çözümünün tam zamanı. Şunun için: 1- Ankara'da, Kürt vatandaşlarımızdan, Doğu - Güneydoğu'dan Kürt eksenli politika yapan bir siyasi partiden daha çok oy almış bir iktidar bulunuyor. Kim ne derse desin, Ak Parti bunu başarmıştır. Şu anda Hükümeti ile, Cumhurbaşkanı ile Ankara, bölge insanı ile sıcak iletişim kurmuş bir yönetim durumundadır. Askeri irade ile ilişkide, bu yönetimin inisiyatif sahibi olduğunun gözlenmesi de, hem inisiyatifi elde bulundurup hem de askeri irade ile uyum halinde olması da önemli. Yani bölge halkı Ankara'ya baktığında "Bu iş olur" diyebiliyor. Bu gerçek, sorunu çözmeyi "etnik zemin"den uzaklaştırmış oluyor. Bu çok önemli. 2- Terörle mücadelede ibre "Artık terörün hiçbir şansı yok" denecek bir noktaya gelmiş durumda. Terör ne uluslararası planda koruma görebilir, ne Kuzey Irak'ta... İçerde de büyük bir askeri operasyon sürüp duruyor. Ayrıca kamuoyunda, "25 yılda bu iş neden sona erdirilmedi" gibi bir sorgulama mevcut. Bu da, hem Hükümeti hem askeri, terörle mücadelenin sona erdirilmesi noktasında sağlıklı bir cevap üretmeye zorluyor. Bu, terör örgütüne pazarlık şansı vermiyor. Yani bu alanda atılacak hiçbir adım, terör örgütüne prim getirmeyecek. 3- İkinci defa halktan yetki alarak kurulan, belki üçüncü defayı hedefleyen Hükümet, Türkiye'nin büyük enerji kaybına yol açan sancılı alanlarını tedavi etmeyi, başarısının olmazsa olmaz şartı gibi görüyor. Bu noktada gösterilecek zaafın, Türkiye için de, bizzat Hükümet için de büyük kayıp demek olduğu bilinci Hükümete hâkim. "İnsani hamle" diyorum şunun için: 1- Türkiye'nin yaralı alanları var. Bir çok sorun o yaralanmışlıktan kaynaklanıyor. Yaralanmışlığı sancılı alan insanlarının derinden duyumsayacağı "Ankara adına insani hamle" ile tedavi etmek lazım. Öyle görünüyor ki Hükümet bunun hazırlığı içinde. Ekonomik boyut, kültürel boyut, sosyal boyut, belki hukuki boyut... ne gerekiyorsa... 2- Şu anda mesele, biraz "Dağdakiler" de odaklanıyor. Dağa çıkılmasın, Dağdan inilsin.... Bu sağlanmalı ki terör bitsin. İş kolay değil. Bir yandan teröre başvurup, bunun bedelini ödemeyecek olmanın getirdiği hukuki sorun var, bir yandan da, "Dağdaki olgu"nun yol açtığı sosyal sorunun çözümü zorlaştırması gerçeği var. Belli ki, Dağ bitmeden sorun çözülmüş olmayacak. O zaman Dağı iki yolla çözmek lazım: Hala elinde silah bulundurmak isteyene karşı silah, ama "Bu işin sonu yok" noktasına gelenlere de "Hayata dönüş" yolu... Hassas noktalardan birisi şu: "İtirafçı" hüviyetine sokmak, sokmamak. "İtirafçılık" bölgede haysiyetli bir iş olarak görülmüyor. Ona zorlamanın ise, "Arkadaşını ihbar gibi bir haysiyetsizlik" damgası ile damgalanmamak için "Dağdan inişi" engelleyeceği ifade ediliyor. Bence, "dağdan inişi" bir şekilde özendirmek öncelikli olmalı. Ne kadar az şehit verirsek, ne kadar az insan ölürse, yaralar o kadar kolay sarılır. Değilse, kan her şeyi gölgeliyor. 3- "Düz ovada siyaset" söylemi, Mehmet Ağar'ın çıkışından bu yana tartışılıyor. Başbakan Erdoğan da, bir yandan "demokratik zemin"e çağırıyor, bir yandan da "Anaların kucağı"na... Bu teklife muhalefetten "Demokratik zeminde ne diyecekler, bölücü propaganda yapmayacaklar mı?" çerçevesinde itirazlar söz konusu... Doğru, böyle bir söylemi sürdürecekler. Zaten DTP türü yapılanmalar bunu sürdürüyor ve bu çizgi Meclis'e gelmiş bulunuyor. Soru şu: Acaba Türkiye, bu "Bölücülük" çizgisini nasıl bertaraf edecek? Söylemleri yasaklayarak mı, yoksa kendi bünyesini "Bölücülük" söylemine karşı tahkim ederek mi? Bence ikincisi... Ve aslında şu anda yaşanan o. Onun için "tam zamanı" dediğimi tekrar ifade edeyim. Açık ki DTP, Kürt vatandaşlarla bütünleşmekte zorlanıyor. Taban, asla etnik politika yapmayan Ak Parti'ye kayıyor. Mahalli seçimlerde bile kalelerin kaybı söz konusu... Hele şu "insani hamle paketi" devreye sokulsun. Bir, DTP çok daha zemin kaybedecek, iki, bölgede çok daha sağlıklı siyasi söylemler ortaya çıkacak. Bir ara Başbakan demişti: "Abdestinden şüphesi olmayanın namazından korkusu olmaz." Bunun bu sorun açısından tercümesi şudur: Ankara rahatlarsa, Türkiye'nin bölünme derdi olmaz.
<< Önceki Haber TAM ZAMANI DİYORUM, ÇÜNKÜ... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER