Haber şu:
"Şanlıurfa'nın
Suruç ilçesinde Dına aşireti mensubu olan, birbirine akraba
Şahin ve Pesen ailelerinin fertleri, birkaç gün önce çocuklarının oyun oynarken
kavga etmesinden dolayı tartıştı. Komşularının araya girmesiyle yatıştırılan aileler, dün öğle saatlerinde ilçe merkezinde karşılaşınca aynı nedenden dolayı yeniden tartışmaya başladı. Alevlenen kavgada taraflar birbirine
Kaleşnikof,
av tüfeği ve tabanca ile ateş etmeye başladı. Dakikalarca süren ve ortalığın savaş alanına döndüğü çatışmada iki aileden 5 kişi hayatını kaybetti 7 kişi de yaralandı."
Bu bir üçüncü sayfa haberi. Şimdi sizi bu haberden yola çıkıp bambaşka bir soru ile baş başa bırakmak istiyorum:
-Acaba bu iki
Kürt aileden hangisi
Kürt meselesinde sözcü olmalı?
"Böyle bir olaydan böyle bir soru çıkarmak ne alaka" diye sorabilirsiniz.
Ben bu soruyu, vaktiyle Bilge köyü katliamında da sormuştum. Orada da tamamı Kürt akraba köylülerden bir grup, ötekini katliama tabi tutmuştu. Ben de, "Hangi Kürt" diye sormuştum.
Bu soru, böyle aşiretler bazında sorulmuyor belki ama ortada bir "Kürt meselesi"nin konuşulması gereken taraf kim sorusu olduğu açık ve
PKK-KCK-BDP-
İmralı, bu sözcülüğü elde edebilmek için
cinayet dahil her yöntemi kullanıyor.
Bizde bazı çevreler de, cinayet işleyebilme özgürlüğünü kullanabildikleri için,
Kürtler'in temsilini PKK'ya vermekte tereddüt göstermiyor, hatta hükümet, böyle bir dayatmaya
boyun eğmediği için "gerçeği kabul etmemek"le suçlanıyor.
Ben bunu, "Kürtler'in temsili" noktasında sıklıkla gündeme getiriyorum.
Doğrusu
AK Parti, Kürtler'den aldığı yüzde 52'lik oya rağmen, "Kürt temsili" noktasında BDP'nin yüzde 25-30'luk temsilini geçemiyor. Kimi aydınlarımız ısrarla, BDP'nin, PKK'nın,
Öcalan'ın temsiliyetini hükümete dayatmaya çalışıyorlar.
"Kürt
siyaseti" dendiğinde, BDP-PKK eksenli siyaset anlaşılıyor.
Kemal Burkay,
Bayram Bozyel,
Orhan Miroğlu, "Kürtler adına" konuşabilirler mi?
AK Parti'deki Kürt milletvekilleri Kürtler adına konuşabilir mi?
Bizzat
Başbakan, Kürtler'in büyük oranda oy verdiği bir insan olarak "
Kürt sorunu" üzerine konuşabilir mi?
Yoksa onu da "Türkler'in Başbakanı", "Kürt sorunu"nu görüşmek üzere masaya "Türkler'i temsilen" oturmuş gibi mi görmemiz gerekiyor?
Gerçekte iş, zihniyet planında bir katakulliye oturtulmak isteniyor.
Kabul etmemiz isteniyor ki, mono-blok bir Kürtlük var, onlar oturdular, PKK'yı temsilci seçtiler vs...
"Siyasi Kürtçülük" böyle bir idealizasyonu gerekli görebilir.
Benzeri bir şeyi "Türkçülük" adına da yapabilirsiniz.
Oysa böyle idealize edilecek etnisite bulmak mümkün değildir.
Türkler söz konusu olduğunda da bulmak mümkün değildir, Kürtler söz konusu olduğunda da...
Kürtler'in temsilini, uyuşturucu kaçakçısı Kürt
mafya gruplarına vermeye ne dersiniz?
PKK, hangi hüviyeti ile "Kürt temsili"ni hak etmiş oluyor? Kürtlük adına cinayetleri uzunca yıllar sürdürebildiği için mi?
Türkler de kendi içlerinden PKK türü bir cinayet şebekesi çıkarmış olsalardı, devlet bu defa da "Türkler'i temsilen" o çete ile mi masaya oturacaktı?
PKK diyor ki:
"-Beni siyasal temsilci olarak kabul edinceye kadar cinayet işlemeye devam edeceğim."
Öcalan da, "Benim temsil gücümü artırmazsanız, memleket yanar" türünden yine tehdit yüklü mesajlar veriyor.
Hükümet, bir anlamda "yersen" üslubunda bir dayatma ile karşı karşıya.
Aslında böyle bir "blok temsil"e yol açtığınızda, etnik siyaset adına en önemli hamle gerçekleşmiş olmaktadır.
"Kürt sorunu" adına konuşmak gerektiğinde, Kürtler adına bile, çok daha çoğulcu bir sözcülüğe ihtiyaç bulunduğu kesindir.
Kaldı ki, Türkiye'de "Kürt sorunu" üzerine konuşmak, sadece Kürtler'e ait bir iş olamaz.
Aynı şekilde "Türk sorunu" veya bir başka etnik aidiyet üzerine konuşmanın da sadece Türkler'e ve herhangi etnik gruba ait bir iş olmayacağı gibi. "
Alevi sorunu" üzerine konuşmanın sadece Aleviler'i ilgilendiren bir mesele olmaması gibi.
Yani Kürt sorunu üzerindeki PKK tekelini kırmak ya da boyun eğmek gibi bir
tercih noktasındayız.