Ergenekon tutuklularının uzun tutukluluk süresini tartışabilirsiniz.
KCK tutuklularının hem tutuklanma sebeplerini hem teşhirlerini hem de tutukluluk sürelerini tartışabilirsiniz.
Ama tutuklu
sanıkları seçime sokup, oradan alınan reylerle tutukluluğu sona erdirmek, hukuktan başka her şey olur. Başbakan'ın "Silivri'den Meclis'e
tünel kazmak" dediği şey olur.
Ve tabii skandal olur.
Olacak gibi gözüküyor çünkü herkes kafasını o istikamette çalıştırıyor.
-
Millet iradesi var, bir.
-Sokak tehdidi var, iki.
Hakimler millet adına karar verirmiş ya, öyleyse milletten alınan oy, hakim kararı yerine geçermiş ya, hakimler millet iradesine aykırı karar vermeyecekmiş ya...
Öyleyse tüm
mahkemeleri
halk mahkemesi haline getirip,
sokaklarda mahkeme kuralım, nasıl olur.
Olmaz ama bu adamları cezaevinde tutmak da olmaz!
Peki ne olur?
Millet seçti diye Ergenekon sanıklarını, hem millet seçti hem de sokak tehdit eder diye KCK sanıklarını Meclis'e alırız.
Baksanıza, bir mahkeme başka suçtan tutuklu bulunulan Hatip Dicle'yi, başka suçun cezasına mahsuplaşmayı kabul etti. Yargımız da zihnini-hukuk kültürünü açık açık zorluyor.
Tabii, "millet seçti" resmen yetmiyor, "sokak tehdidi" de resmen yetmiyor. Dünya alem bize bakıyor, "zevahiri -yani görüntüyü- kurtarmak için" şöyle, işi hukuk kılıfına sokacak gerekçeler lazım.
Deniyor ki:
-Kaçmayacakları ve
delil karartmayacakları anlaşıldığından...
Bu gerekçeler, tutukluluğu sona erdirmek için kitaba uygun gerekçeler.
Eğer sanıkların durumu buna uygunsa mesele yok.
Mesele yok da, şöyle bir iki soru var:
-Mahkemelerimiz bu şahısların kaçmayacaklarına ve delil karartmayacaklarına seçimler bitince mi
vakıf oldular?
-Bu sanıkların yargılandıkları suçlar, örgütlü suç niteliğinde görülüp, tutuklulukları da ona göre uzatılıp durmuyor muydu?
Bunlar, söz konusu mahkemelerin etik nitelikleri açısından cevaplanması gereken sorulardır da, şu mesele çok daha kritiktir:
-Hem Ergenekon'da sanık olup milletvekili seçilenler hem KCK'da sanık olup milletvekili seçilenler tek başlarına yargılanmıyorlar. Adı üstünde "örgütlü suç"tan yargılanıyorlar.
Hani, tek başlarına olsalar, hukuki tutarlılık, etik metik bakmayalım, tutuklulukları da tek başlarına sona erdirilsin diyelim.
Mahkeme hâlâ üst rütbeli
muvazzaf subay alıyor içeri... Sayıları 32 olmuş. Demek, "Bunlar nasıl olsa birliklerinde çalışıyor, çağırırsak gelirler" mantığı mahkeme nezdinde yeterli görünmüyor. Ve demek kaçma ve delil karartma şüphesi devam ediyor.
İlginçtir davada çapraz sorgular devam ederken, yepyeni bilgiler, iddialar, suçlamalar ortaya çıkıyor. Bir albay mesela, ortaya çıkıp gerçeği açıklamadıkları için eski
Genelkurmay başkanlarını "Dilsiz
şeytan olmak"la suçluyor.
Soru şu:
Sanıklardan bir kısmı yargılama bitmeden
tahliye edildiğine göre, eşit durumdaki diğer Ergenekon ve KCK sanıkları ne olacak?
Onlar serbest bırakılmayacaklar mı?
Onları serbest bırakmamak açıkça bir eşitlik ihlali sayılmayacak mı?
Ve onlar da serbest bırakılacaksa, Ergenekon ve KCK davaları üzerine bir
bardak soğuk su mu içilecek?
Ben merak ediyorum, gelecek seçimlerde
Öcalan veya
Karayılan aday olsa YSK'mız hangi gerekçeyle bunları aday yapmayabilir, aday yapılmalarına karşı çıkılmayacaksa, halk tarafından seçilmeleri halinde onların milletvekilliğine nasıl karşı çıkılabilir?
Skandal var mı yok mu?
Bu memlekette Cem
Uzan yüzde 7 oy aldı.
Bağımsız koysa kesin kazanırdı. Şu andaki mantığımızı işletirsek, o bile milletvekili olabilecekti!
Ne yapıyoruz,
demokrasi mi, hukuk mu? Hadi canım sen de!