Vicdanlı, namuslu, "
Kürt olma"nın acılarını yaşamış aydınlarımızdan
Orhan Miroğlu, Zaman'a konuşmuş. Şu sözlerini önemli buldum:
"Kürt toplumunda çözüme yakınız duygusu var.
PKK'da ise
tasfiye korkusu. Bu korku 'Biz olmadan çözecekler' endişesinden kaynaklanıyor."
Biz olmadan çözecekler endişesi...
Ben düşünüyorum ki bu "endişe" sadece PKK'da değil, BDP'de de var ve onlar,
AK Parti'nin doğruları değil, yanlışları yapmasını
tercih ediyorlar.
Yine o,
üzüm yemek ve bağcı dövmek meselesi...
Kürtler için üzüm yemek çözüm, bağcı dövmek siyasi mücadelede AK Parti'yi saf dışı bırakıp,
bölgede tek ses haline gelmekse, BDP bunu yapmaya çalışıyor.
Benim sevgili dostum
Altan Tan, taa "İslamcı" dünyalardan gelip, "Sen
Kasımpaşa kriterlerini devreye sokarsan biz de Bagok,
Cudi Dağı kriterlerini devreye sokarız" diye konuşuyorsa, bunun adı, üzüm yemek değil bağcı dövmektir. Yani
siyaset kürsüsü efeliğidir.
Altan Tan
silah kuşanıp dağa mı çıkacak yani?
Anlıyorum, Altan Tan kürsüye çıkıp, "Bu AK Parti, bu
Tayyip Erdoğan,
Ankara adına önemli adımlar attı, ben onların samimi olarak bu işi çözme çabası içinde olduklarına inanıyorum. Onların
inanç yapıları da bunu gerektirir. Ama Türkiye'nin işi kolay değil,
Kürt sorunu zor bir sorun, işi suhuletle götürmek lazım" gibi sözler söylese, meydanı hareketlendirmesi mümkün mü? BDP cenahında
politika yapınca bunlar söylenir mi?
Cenazeler her zaman iş yapmıştır siyaset dünyasında... Özellikle Marksist-Leninist mücadele içinde özel yeri vardır.
Emre
Uslu ne yazmış dünkü Taraf'ta:
"PKK'lıların bu kadar basit bir şekilde kayıp vermesini güvenlik birimleri tuhaf buluyor. Ölenlerin de PKK içinde çok tecrübesiz ve
genç kişilerden oluşması, 12 PKK'lı birileri tarafından bilerek
kurban mı verildi görüşünü
akıllara getiriyor. Konuştuğum güvenlik yetkilileri başka bir iddiayı gündeme getirdi. "Şemdin
Sakık, geçmişte PKK'nın şehir merkezlerinde cenaze törenlerine ihtiyaç duyduğu zamanlarda 8-10 kişilik acemi PKK'lılardan oluşan grupları bilerek TSK'nın yok edeceğini hesapladığı bölgelere gönderdiğini yazmıştı" diyor ve bu acemilerin Şırnak'ta
komando tugayına eylemsizlik kararına rağmen neden sızmaya çalıştığını sorguluyorlar."
Ben, dostum Altan Tan'ın, bu işleri de iyi bildiğine inanırım. Hasan Cemal'in hatıralarını mutlaka okumuştur. Orada, komünist eylemler içinde içi boş tabutların nasıl kışkırtma için devreye sokulduğuna dair somut gözlemleri de okumuştur.
Ölenler acemi çocuklarmış...
"Aslansın oğlum" demişler ve sürmüşlerdir ateşin içine.
Öyle mi?
Ya da değil mi sevgili dostum Altan Tan?
Orada ol, bir şey demiyorum ama akıl götür oraya, insaf götür, sağduyu götür.
Eminim, içinden sorgularsın olan biteni ama siyaset başka şey, eğer denklem, "BDP ya da PKK bölge farklılaşması bir varlık sorunu haline gelmişse, BDP ya da PKK, bölge farklılaşması olmadığı takdirde var olamayacağı endişesine kapılmışsa ve denklem "AK Parti mi olacak yoksa biz mi" sorusuna endeksli gözüküyor ise AK Parti'yi ve onun liderini düşmanlaştırmaktan başka yol kalmaz.
Selahattin Demirtaş ne diyor:
"Gerçek Tayyip Erdoğan günlerdir meydanlarda tehdit yağdıran Erdoğan'dır. 'Kürt sorunu bitmiştir' diyen Erdoğan'dır."
Bu sözler, BDP için ana eksenin "Tayyip Erdoğan'la savaş" çerçevesinde görüldüğünü ortaya koyuyor.
BDP için gerekli olan Tayyip Erdoğan'ın çözüm arayan, çözüm için çaba sarf eden, çözümün önündeki karanlık alanları bitirmeye çalışan Erdoğan olmadığı, "
Savaşçı Ankara'nın temsilcisi" olan Erdoğan olduğu anlaşılıyor. Çünkü o Erdoğan'a vurup, Kürtlük duygusunu militarize etmek daha kolay.
Ama bu, meseleyi kangren hale getiriyormuş, dağda "Acemi Kürt çocukları" ateşe atılıyormuş ne gam!
Orhan Miroğlu Zaman'daki mülakatında "Devlet geçmişi ile yüzleşiyor, sıra PKK'da" demiş.
Bence soru, PKK'nın ve BDP'nin böyle bir yüzleşmeyi yapabilecek netliğe ve iyi niyete sahip olup olmadığı noktasında toplanıyor.
Üzüm yemek samimiyeti, bağcı dövmek kötü niyeti sembolize ediyor.