Genelkurmay Başkanı Başbuğ'u, Pazar sabahı Vatan'da, öğleden sonra da
Star TV'de "Her Açıdan-Özel"de,
Ruhat Mengi'nin karşısında görünce, aklıma ilk gelen soru şu oldu:
-Acaba şu anda
Hürriyet'ten
Enis Berberoğlu ve Milliyet'ten
Fikret Bila ne düşünüyordur?
Sonra şöyle düşündüm:
-Acaba akıllarına, "Bize bu yapılmaz Sayın Başbuğ" demek geldi mi? "Madem bizden sonra kürsü olarak Ruhat Mengi'yi kullanacaktınız, bunu bize önceden söylemeliydiniz" düşüncesi geçti mi içlerinden?
Doğrusu, Enis Berberoğlu, Fikret Bila, Ruhat Mengi çok ayrı gazeteci tipleri...
Mesela Berberoğlu bana göre objektif kalmaya özen gösteren bir isimdir. Şu andaki "Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği" görevi, onu daha köşesiz hale getirmeye yöneltmişken, üzerinden
Genelkurmay Başkanı Kürsüsü olma işlevi yürümesinden bir hayli rahatsız olacağını sanırım.
Fikret Bila, daha askeri cenahta gözükür ama bana göre belirli bir taraf niteliği fark edilmekle birlikte, yaptığı iş daha ağırlıklı olarak gazetecilik olmuştur ve birçok konunun açığa çıkmasında Bila'nın gazetecilik hakkı gözardı edilemez.
Ama, Bila artı Berberoğlu artı Ruhat Mengi... Bu dizide Mengi ile eklemlenmek... Onların gazetecilik kariyerlerinde bir artıyı mı işaret eder yoksa bir oyuna getirilmişliği mi?
Ruhat Mengi...
Medyada bir özel olay bence... Gerek sütunundaki çizgisi, gerekse TV'de yaptığı program itibarıyla tercihlerini en yırtıcı polemikle sürdüren bir sima. Moderatörlüğünü yaptığı programda, konuklarını kendisi gibi konuşturmaya, konuşmayanın sözünü kesip müdahale etmeye, sorularını en kanırtıcı üslup ile kompoze etmeye özen gösteren bir sima...
Bana göre konuklarını öldüren bir sima...
Bana göre sahip çıktıklarını bile yaralayan bir sima...
Yukarıdan bu yana, onunla aynı işi yapmış gibi bir konuma düşen Berberoğlu ve Bila'nın duygularını merak ettiğimi söyledim.
"Başbuğ'la
mülakatlar nasıl gerçekleşti" diye bir soru kafamı kurcalıyor.
Peş peşe Bila, Berberoğlu ve Mengi görüşme talebinde bulundular ve kabul mü gördü yoksa Başbuğ, bu kanalları kullanıp, kendi görüşlerini kamuoyuna taşımak mı istedi?
Sanki ikincisi olmuş gibi gözüküyor ve bundan, Başbuğ'un her üç gazeteciyi kendisi için "uygun kürsü" olarak değerlendirdiği izlenimi doğuyor.
Doğrusu ben, Bila ve Berberoğlu'nu okurken, gene de bu iki usta gazetecinin kendilerini kürsü haline getirdiklerini düşünmedim ya da içimden geçen o his, kısa sürede kayboldu. Gene de yapılan bir gazetecilikti sonunda...
Peki Ruhat Mengi ile, hele TV'de karşı karşıya, soru-
cevap formatında görünce...
Başbuğ adına üzüldüm.
Sorular-cevaplar ilerledikçe bu üzüntüm daha da arttı.
Bilmiyorum Başbuğ, bu TV görüntülerini izlemiş midir?
Bence oraya yansıyan, Başbuğ adına, ciddi bir zaaf portresi olmuştur.
Orada Mengi, en azından kendisini tatmin etmek ve sütununda savunageldiği tezlere güç kazandırmak için bazı konuları açık açık ortaya koymuş, cevap istemiş, Başbuğ ise Mengi'nin beklediği tonda cevap verememiştir. Son derece tutuk bir konuşmadır orada Başbuğ'un sergilediği...
Artı, bu TV röportajı, sanki sonradan montajlanmış bir mülakat izlenimi de vermektedir. Eğer Mengi'nin mutad kesmelerinden ibaret değilse birçok sorunun cevabı muallakta kalmaktadır.
Buraya kadar, olayın gazetecilik boyutunu değerlendirmeye çalıştım.
Başbuğ'un üç gazeteciye verilen mülakatlarla sergilediği tavra gelince, burada gerçekten çok ciddi bir "hukuk ihlali" olduğunu söylemek lazım.
Başbuğ ve Genelkurmay yetkilileri, bu işi tüm medya önüne çıkarak yapmakta idi. O, medya açısından çok daha özgür bir ortamdı. Şimdi kamuoyuna, seçilmiş gazetecilerle, seçilmiş mesajlar sunmak ve bunu yaparken, yürümekte olan davalar hakkında "Genelkurmay ağırlığı"nı hissettirmek...
Bir yönüyle, "
Ergenekon avukatlığı"na meccanen soyunan ana muhalefet lideri
Baykal olmak.
Bunlar iyi değil.
Ruhat Mengi'li çıkış ise "iyi değilin karesi" ölçüsünde iyi değil.