2 gündür
Medine'deyiz.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ve Samanyolu-Mehtap TV'nin müşterek
umre organizasyonu ile bir grup gazeteci olarak cumartesi günü yollara düştük.
Grubumuzda
İskender Pala var,
Avni Özgürel var,
Mehmet Altan,
Hüseyin Gülerce,
Harun Tokak,
Selman Kuzu, Murat Keskin,
Faruk Mercan var.
THY, bizi götürecek uçağın arızalanması sebebiyle iki buçuk saatlik bir rötar yapsa ve bir ara bir kısım yolcunun İstanbul'da kalma tehlikesi ortaya çıksa da, sonunda devreye büyük bir
uçak sokup gönülleri almayı başardı ve bizi Medine'ye eksiksiz getirdi.
Uçaktaki yolcuların büyük kısmını bir okulun velileri oluşturuyordu.
Okul bitmiş, okul
aile birliği, veliler için umre programı düzenlemişti. Genç
genç bir dolu insan, kimi
küçük yaştaki çocuklarıyla,
İslam'ın
kalp evini ziyaret için yola çıkmıştı. Demek artık okullar,
Avrupa-
Amerika gezileri yanında, böyle çok daha özgün gezi programları düzenlemekteydiler. Neden veliler gibi, çocuklar için de umre programları düzenlenmesin diye düşündüm bir an. Sonra Mescid-i Nebi'de böyle genç gruplar gördüm.
Mescid-i Nebi bu mevsimde de cıvıl cıvıl.
Genç
yaşlı, kadın çocuk binlerce insan Mekke'den başlayıp Medine'nin ruhaniyet iklimi ile buluşarak ya da Medine'de Rasulullah'a vuslattan başlayıp,
Kâbe'ye vuslata uzanarak bir tür kalp bakımı gerçekleştiriyor.
Bir rektifiye bu.
Kalbi sıfırlama ameliyesi. Duyguda, düşüncede, hayatta koordinatları yeniden belirleme gayreti.
Medine farklı bir iklim.
Gönlünü açabilene her
vakit Rasullulah ile dopdolu bir
belde.
Düşünüyorum da, buraya gelmek ile gelmemek arasında önemli bir fark var. Buraya geldiğinizde hayatınızda
Allah'ın Elçisi Hazreti Muhammed'in (s.a.) yerini yeniden değerlendirme gereği duyuyorsunuz.
O kim?
O bizim için, yani "Ben Müslümanım" diyen için ne diye sorduğunuzda, içinizdeki değerler yeniden sıraya giriyor.
Acaba diyorum, Kâbe ikliminden, Rasulullah ikliminden, Kur'an ikliminden uzakta kalış mı söz konusu oluyor; bu uzakta kalış, İslam'ın bu yüceliklerinin hayatımızda belirleyici rol oynamasını azaltıyor mu? Hayatımızda İslam, mesela, Rasulullah'ın yetiştirdiği insanlara göre daha az
tayin edici bir konumda mı?
Sahabi içinde bile bazı yüreği çok yoğrulmuş insanlar, Rasulullah'tan ayrı kaldıkları zamandaki duygu farklılaşmasını -belki sığlaşmasını- Müslümanlık'larındaki bir zaaf olarak görüp, tedirgin olmuşlar. Ya bizlerdeki sığlaşmalar neyin nesi gibi bir tedirginlik yaşamıyor değil insan.
Hani memleketimizde "helalleşme" diye bir kavramdan söz ediyoruz ya, tamamen İslam'ın değerler dünyasına ait olan bu kavram, bizim
siyaset veya başka bir alanda iş gören insanlarımız tarafından, mesela Medine'de gündeme gelseydi nasıl bir nitelik kazanırdı?
Bizim etrafında pelesenk olduğumuz ideolojik yönelişler, Hazreti Peygamber'le ilişkilerimiz dikkate alındığında nerelerde kalırdı?
Eminim ki buralara gelen insanlar, yüreklerinde bir gelgiti yaşıyorlar ve bu onları ruhen daha iyi bir noktaya taşıdığı için sevinç duyuyorlardır.
Sufiler, Allah Rasulü (s.a.) ile manevi planda bir araya gelmek için "Rabıta" diye bir kalp eğitim yöntemi geliştirmişler. Seherlerin sessiz ve derin ikliminde oturuyor ve kalben Rasulullah'a uzanan bir birliktelik gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
İşte her umre vesilesiyle gerçekleşen Medine ve Mescid-i Nebi ziyaretleri, bu kalbi arayışı, ete kemiğe büründürmeye çalışmanın ifadesi.
Henüz ilk günü yaşadık umre arkadaşlarımızla. Olağanüstü güzel geçiyor. Uzun beraberlikler içinde çok güzel sohbet ortamları oluyor. Umre izlenimlerimi yazabildiğim ölçüde sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Yazamadığım günler de olabilir. Yoğunluklarımızı düşünüp, anlayışla karşılamanızı dilerim. Güzel umreleriniz olsun inşallah.