Her adımında müthiş itiraflara, iddialara, tanıklıklara hazır olmalı.
İşte
Danıştay Ergenekon bünyesinde. İşte
Susurluk, Ergenekon bünyesinde... Dink
davası oraya doğru gidiyor.
Hablemitoğlu, Ergenekonsuz bitmez. Bu işlerin kurdu olan Doğu Perincek'in ifadeleri bile, girift ilişkiler ortaya çıkarıyor. 2002'de, Ecevit'e
seçim ittifakı
teklif etmiş, Ecevit "Biz hukuk içinde çalışacağız" cevabını vermiş. Yani? Sizin yönteminizle değil.
Acaba hangi yöntemdi Perincek'inki? Ben derim ki, kimse peşin duruşlar sergilememeli. Hâlâ avukatlığa soyunmak,
bildiri yayınlamak, cenazede saf tutmak, bunlar peşin tavır olarak son derece faullü.
Türk-İş,
Mustafa Özbek için bildiri yayınlıyor. Başkanlar kurulu yargıladı ve bitirdi işi...
Bunun adı hukuk devletine saygı olacak! Komuta heyetimiz, Abdülkerim Kırca'nın cenazesinde saf tuttu. Neden? Abdülkerim Kırca ile ilgili dava sürecine karşı tavır koymak için mi? Kırca'nın görev süresinde yaptığı kahramanlıklar (?) için mi? Ya suçlamalar? Onları da yargılamış ve davayı bitirmiş mi oluyor komuta heyetimiz? Hele Baykal'ın
gönüllü avukatlığı!
"AKP'nin Guantanamosu", "Linç adaleti" ithamları... Bunlar çok
erken ve problemli tavırlar. Abdülkerim Kırca
intihar etti. Ölüm olayları, hele intihar, sarsıcı hadiseler. Terörle mücadele ederken yaralanmış, tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş bir eski askerin intiharı deyince dram daha da yoğunlaşıyor.
Gazisiniz ve "vatan savunması" diyerek yaptığınız işten dolayı
mahkemeye çağrılmışsınız, bunu dayanılmaz bulmuş ve silahı şakağınıza dayamışsınız. Hadise böyle algılandığında, komuta heyetinin duruşu, "yanlış bir yargı sürecine karşı" ve "bir kahramana
destek" niteliğine bürünüyor. Ama ya öteki taraf? Abdülkerim Kırca'ya yönelik yargısız
infaz suçlamaları? Ve, ya intihar, bu yargısız infazlarda katledilen insanların getirdiği yükün ruhtaki patlaması ise, sorusu...
Orası düşünülmemeli mi? İki isim Ergekenon davasında
kilit önem kazanıyor. Birisi
Tuncay Güney, diğeri
Abdülkadir Aygan. Onlar "Ergenekon için ifade vermeye gelmeden asla!" bu dava netleşmez.
Tuncay Güney epeyce konuştu. Konuşmaları içine bir hayli isim girdi. Elbet her dediğinin doğru kabul edilmesi söz konusu olmayabilir. Ama söylenenlerin gerçekliği sorgulanmadan, yok farz etmek de mümkün değil ki. Tuncay Güney gelecek ve her şeyi mahkeme huzurunda anlatacak.
Ve
Abdülkadir Aygan. Bir
İtirafçı. Bugüne kadar ona atfen birçok iddia yansıdı medyaya. Ama işte en sonuncusu, Neşe Düzel'le
Taraf adına yaptığı mülakatta yer alıyor. Bakın neler demiş. Sadece manşetin spotlarına yansıyan iddiaları almak istiyorum: "-Güney
doğu'daki
faili meçhul cinayetlerin yüzde 80'ini
JİTEM işledi. Sadece Diyarbakır'da 10 yıl içinde 700 kişi cinayete
kurban gitti.
"-JİTEM'e giden canlı çıkmazdı. Kuşkulandıklarımızı suçlu olsun olmasın JİTEM'e çeker, sorgular, infaz ederdik. Sonra da yola atardık. "-JİTEM'in Diyarbakır'daki en kanlı dönemi
Binbaşı Abdülkerim Kırca'nın grup komutanlığı dönemidir. O sırada sadece biz 30 kişi öldürdük.
"-
İhsan Haran diye bir
genç vardı. Kırca'nın emriyle kafasına sıkıldı. Ama ölmeyip hastaneye gitmiş. Hastanede basıldı, yeniden infaz edildi. "-PKK'lı olduğu sanılan bir genci ve alakasız amcasını JİTEM'e çektik. Sorgulayıp Kırca'nın emriyle telle boğduk, ölüleri
Silvan yoluna attık.
"-PKK'lı olmadığını ağlaya ağlaya söyleyen bir gençle sevgilisini aldık. Genç kıza bizzat Kırca işkence yaptı. Cesetleri
Sivas yönünde attık." Böyle gidiyor iddialar. Ne yapmalı bunları? Devlet PKK'dan kaçtıktan sonra Abdülkadir Aygan'ı 657'ye tabi memur haline getirmiş. JİTEM'e almış. Ve bunlar olmuş.
Ergenekon davası bünyesinde Aygan dinlenmeden sonuca gidilebilir mi? Ve Aygan'ın söylediklerini yok farz ederek Kırca'nın cenazesinde gövde gösterisi yapmanın, ya da "Ergenekon'un avukatlığı"na soyunmanın izahı kolay mıdır? Düzeltme: Dünkü yazımda Yeni
Şafak yazarı İbrahim Kahveci'nin adı, İbrahim Tenekeci diye geçmiştir, düzeltir, özür dilerim.