O gerilim


Yani AK Parti ile bir kısım liberal dost arasındaki gerilim. Daha da net tarifle, Başbakan Erdoğan'la Ahmet Altan ve Taraf ekibinin bir kısmıyla katıldığı gerilim. Doğrusu, Başbakan'ın ilk konuşmasında, Altan ailesini ima eder ve suçlar tarzda sözler sarf etmesini yadırgamıştım. Ahmet Altan'ın o imaları üstüne alması beklenirdi. Cevap vermesi de beklenirdi ama yine kendi düşüncem, "Kof kabadayılık" yazısı çok ağır oldu. İma yollu sözleri ailesine yönelik gören Ahmet Altan'ın o yazıdaki sözleri, Tayyip Erdoğan'ın hakaret gibi telakki etmemesini bekleyeceğini düşünmem. Ben o yazıda ayrıca, tepeden bakış gördüm, iktidarı gütme iradesi hissettim. Bu yazıya Tayyip Erdoğan'ın tepki göstermesi de kaçınılmazdı. Başıma geldi, bilirim, Tayyip Bey'in bu konudaki tepkiselliği müsellemdir. Ama ben, Tayyip Erdoğan'ın Ahmet Altan'a tazminat ve ceza davası açmasını da yadırgadım. Bence telefon açıp serzenişini bildirseydi, Ahmet Altan nezdinde daha etkili olurdu ve muhtemelen yine eleştiriler içeren başka bir yazıda çok daha sağlıklı bir iletişimin zemini oluşturulurdu. Olmadı, şimdi Taraf yazarları, kendi içinde bile farklılaşan bir "AK Parti ile ilişki" tartışmasını sürdürüyorlar. AK Parti-Liberal geriliminin, öteki cenahta bir yansıması var, bunun da görülmesi önemli. O çevre şimdi "Liberaller nasıl bir oyuna geldiklerini gördüler" kampanyası yürütüyor. Bu temanın, Taraf dünyasında karşılığı olduğunu sanmam ama yine bu temanın, zaten "endişeli" olmaya mütemayil "modernler"in tavırlarını pekiştirmesi, dolayısıyla taa o Ergenekon dünyasını tahkim etmesi mümkün. Gelelim asıl meseleye: Cüneyt Ülsever gibi liberallerden ayrılsın diye, Taraf ekibi diyeyim, AK Parti ve daha tayin edici olarak da Tayyip Erdoğan'a, seçimler öncesinde oy kaygısıyla "demokrat çizgi"den saptığı eleştirisini yöneltiyor, Erdoğan'ın milliyetçileştiğini, TSK ile ilgili uzlaşmacı, hatta kayırmacı, vesayeti ıskalayıcı role büründüğünü iddia ediyorlar. Acaba böyle mi? Ben, AK Parti'nin Türkiye'nin sorunlarını tespit, tahlil ve çözüm noktasında, liberal çizgi ile birebir örtüştüğü kanaatinde değilim. Bütün sorunları tespit edip etmediği, tahlil edip etmediği, çözüm çerçevesi oluşturup oluşturmadığı tartışılabilir. Bu, bütün siyasi partiler için ifade edilebilecek bir tespit. Hem iktidarda olacaksınız ya da hem ana muhalefet olacaksınız, hem de ülkenin sorunlarını tespit, tahlil ve çözümde billurlaşmış projeleriniz olmayacak... Bu garip görünüyor ama böyle. Bir de bunun böyle olmasında, belki bir ucu Osmanlı dönemine kadar uzanan kronik hale gelmiş sorunların, şıpın işi çözüm yollarının bulunmamasının da etkisi var. Ayrıca, çözüm projeleri, uluslararası konjonktürle birebir bağlantılı ve her adımın risk hesabının yapılması gerekiyor. O yüzden, bir siyasi iktidarla bir düşünce adamının veya hareketinin, elinin yanması riski farklı olduğu için, farklı kararlılık görüntüsüne sahip olması da tabiidir. Tabii ki böyle bir durum, siyasi kadroları korkaklık diye nitelenebilecek durumlara iter, yadırganacak ittifaklara sürükler, reel-politiği, atalet haline dönüştürebilir vs. Bir düşünce adamı veya hareketi, bunu bildiği halde, eleştirisini yine de ortaya koyabilir, koymalıdır çünkü o da sürecin oluşumunda tayin edici rol oynar. Liberal dostların eleştirel duruşu önemli. Ben hep, Meclis'te, AK Parti'ye eleştirel duracak, ondan daha ileri demokratik taleplerde bulunacak, bana göre "İslami" hassasiyeti de olan kadrolar bulunmalı diye düşündüm. Bu açıdan, Meclis dışında da olsa Taraf'ın, desteğinin de eleştirisinin de önemli olduğunu düşünüyorum. Ben kendi çizgime baktığımda, bazen AK Parti'nin duyarlılıklarına, bazen Taraf'ın eleştirilerine yakın duruyorum. Ancak ilkesel planda "Tayyip Erdoğan yolunu şaşırdı, statüko ile uzlaştı, sistemi demokratikleştirme misyonunu terk etti" türünden yaklaşımlarının doğru bir tespit olmadığını düşünüyorum. Tayyip Erdoğan bunu yapmaz, yapamaz. Bu, kendi misyonunu bitirmek olur ki Tayyip Erdoğan'ın geliş seyrine bakanlar, buna ihtimal vermezler. Tayyip Erdoğan da bunu yapmaz, onun arkasına düşen kitleler de buna razı olmazlar. Taraf camiası, dindar kitleyi ne kadar tanır bilmem ama bu kitlede, on yıllar içinde, bir şekilde -kimi zaman devlete küserek- ülkedeki sistem sancısını ortadan kaldırma iradesinin derin bir akıntı halinde geldiğini söyleyebilirim. Doğrusu bazen, o yukarıdan bakış, o başöğretmen havası, o buyurgan edaları gördüğümde, ben de rahatsız oluyorum. Türkiye'de dindar kesim, direnişi liberallerden öğrenmedi. Bence pek çok çevre, Türkiye'de halkı ve dindarları yeni keşfediyor. Dindarlar evet biraz teennili, biraz ihtiyatlı yol alıyorlar. Belki onda da, bugün destek verenlerin yarın yolda bırakma, güçlü odaklarla işbirliğine girebilme ihtimalinden duydukları kaygı var. Şu an, öteki çevreden atılan çengellere bakıldığında da, o kaygı azalmıyor, büyüyor. Uzun bir yolculuk yapılıyor. Her şey için sabırlı olmak gerekiyor.

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER