Evet, o fotoğraf.
Bir
facia.
Bir skandal.
İsrail'in "üstün ırk"çı zihniyetinin en somut göstergesi.
Ortadoğu'daki İsrail sancısının urlaşma sürecinin son halkası...
İsrail
Dışişleri Bakan Yardımcısı, Türk Büyükelçisi
Oğuz Çelikkol'u Knesset'teki odasına davet ediyor.
Görüşülecek odada iki
koltuk var. Birisi daha yüksek, diğeri daha alçak.
Büyükelçi odaya giriyor. Bakan yardımcısı, bütün ısrarlara rağmen,
büyükelçi ile el sıkışmıyor.
Sonra büyükelçiyi "alçak"ta duran koltuğa oturtuyor ve
İbranice:
-Onun bizden daha aşağıda oturduğunun görülmesini istedik diyor. Ve masanın üzerinde duran İsrail bayrağına işaret ederek ilave ediyor:
-Görüyorsunuz ki burada bir tek
bayrak var.
Sonra büyükelçinin eline Baş
bakan Erdoğan'ın sözlerini "Küstahça bir azarlama" olarak niteleyen resmi açıklamayı tutuşturuyor. Üstelik bütün olan biteni, özel olarak davet ettiği medya kanallarına kaydettiriyor.
Mizansene bakar mısınız?
İsrail'e şu an hükmeden kadronun, bölgede İsrail'le ilişkileri belki en iyi olan ülkeye karşı tavrına bakar mısınız?
Bir büyükelçiyi aşağılayarak aranan tatmin duygusuna bakar mısınız?
Gideon Levy, bir
Yahudi yazar. İsrail'in
Haaretz gazetesinde yazıyor:
-İsrail'in davranışları, gerçeklikle bağın kopması, şizofreni ve muhakeme kaybı gibi kuşkular yaratıyor.
Başbakanı iki devletli çözümü kabul etmiş bir ülkenin yerleşimleri sürdürmesini veya
Lieberman gibi bir adamı dışişleri bakanlığına getirmesini ancak psikiyatrlar anlar.
Evet, bir gerçek ancak bu kadar yalın anlatılabilir.
İsrail çıldırıyor ve
Türkiye, böyle bir çılgınlığın, bu coğrafyayı ateşe ve baruta boğacağını bildiği için sesini yükseltiyor.
İsrail, Gazze'de 22 gün içinde çoğu kadın ve çocuk 1500 kişiyi, üstelik kitle
imha silahları ile yok edecek ve bu coğrafyada kimse sesini çıkarmayacak. Türkiye, İsrail'le hâlâ dost görünecek ve bir anlamda bu katliama ses çıkarmaz, zımnen
destek verir konuma sürüklenecek.
Türkiye bunu yapmadı, yapamazdı ve sesini yükseltti.
Başbakan Erdoğan, yüreğinin bütün sesiyle, çığlık atıyor.
Davos'ta bunu yaptı, yapmaya devam ediyor.
En son çıkışı çok anlamlı:
-Takip ediyoruz olan bitenleri diyor. Dün Gazze'yi yine bombaladınız. Niye? Füze mi atıldı?
Bu sorunun işaret ettiği gerçek açık:
-Füze müze bahane. Siz fütursuzca sivilleri katlediyorsunuz. Filistin'i imha ediyorsunuz.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu,
2023 vizyonunu anlatırken altını çizdi:
-Dış politikamız
insan hakları konusundaki hassasiyetini sürdürecek.
İsrail bunu anlamamakta direniyor. Barbarca bir siyaseti, dünyanın gözü önünde sürdürebileceğini zannediyor.
Bu siyasetin arkasındaki hastalıklı düşünce, şu fotoğrafla ortaya çıkmış bulunuyor.
Türkiye'nin buna göz yummayacağı açık.
Davos, bu anlamda bir dönüm noktasıydı.
Bundan böyle de ortaya, çok daha net biçimde "İsrail ile ilişkiler" sorununun çıkacağı, bunun uzantısının taa ABD platformlarında yankı doğuracağı muhakkak.
Türkiye'nin,
İran yanında İsrail'in nükleer gücünü gündeme taşıması, yeni İsrail politikasında ayrı bir madde.
Bütün bunlar, Türkiye adına, doğmaca tepkiler olamaz.
Bunlar, bir özgüveni yansıtıyor ve bu özgüvenin ucu, Türkiye-
Amerika ilişkilerinde yeni parametrelerin hesaba katıldığı izlenimine kadar uzanıyor.
İsrail'de, diplomasinin bir yerlerinde ve zihniyet dokusunun labirentlerinde, "Büyükelçi şahsında Türkiye'yi bile aşağılama çılgınlığı" varsa, bunun hangi diplomatik
psikiyatri kliniğinde
tedavi edileceğini, Amerika da düşünmek zorunda, aynı çılgınlığı paylaşmayan İsrail halkı da...
Türkiye çok basit bir şey söylüyor:
-Elinizi masum kanına bulaştırmaktan kaçının!
Belki bu arada İsrail'e bir Türk atasözünü daha hatırlatmanın yararı vardır:
-Keskin
sirke küpüne zarar!
Ortadoğu artık ne Netanyahu'yu ne de ondan daha vahşi bir ırkçılığın sembolü haline gelen Lieberman'ı taşıyacak bir coğrafyadır.
Bu ırkçılığın arkasında Amerika'nın durması da, sadece Amerika'ya zarar verecektir.
Bir başka Yahudi yazar Uri Avnery, "Türk Büyükelçi'ye yapılanlar utanç verici, aptalca ve çocukça" diyor.
İyi ki böyle bir sağduyu çizgisi hâlâ var İsrail'de, diyerek teselli bulalım.