Şimdi Kılıçdaroğlu ne yapacak? Üç ihtimal var:
1-
CHP'den
istifa edip AK Parti'ye geçecek.
2- CHP Genel Başkanı olarak
Dersim'de yapılanlar için partisinin sorumluluğunu kabul edip, halktan özür dileyecek.
3- Hiçbir şey olmamış gibi davranacak.
Şimdi...
Yani
Başbakan Erdoğan, derin bir duygu fırtınası içinde Dersim dosyasının kapağını araladıktan ve o faciadaki CHP sorumluluğunu ilan ettikten sonra...
Şimdi...
Yani, Başbakan olarak, "Eğer devlet adına
özür dileme gibi bir gelenek varsa ben özür dilerim, diliyorum" dedikten sonra...
Evet, Başbakan Erdoğan, dün müthiş bir şey yaptı.
Dersim'in kapağını kaldırdı.
Üstad
Necip Fazıl'ın 1969'da yayınlanan "Son Devrin Din Mazlumları" kitabından yola çıkarak, taa devletin
arşiv belgelerine kadar uzandı. Görüldü ki Dersim'de, gerçekten herkesin kanını donduracak işler var.
Kurşuna dizilen çocuklar
İşte Başbakan'ın sunduğu Dersim dosyasından
küçük bir kesit:
"Üstad Necip Fazıl, Dersim'deki facianın durumunu şöyle anlatıyor.
"Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuk,
Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderiliyor. Alevler içinden fırlamak isteyen bir
genç kalasla alevlerin içine itiliyor ve karşısında sigara içiliyor."
İşte Üstad'dan bir alıntı daha:
"
Mazgirt halkı doğranmakta, merhamet sahiplerinden biri çocukları alıp bir derenin kenarında saklamak istiyor. Fakat bu vaziyeti de haber alıyorlar.
Çocukları da öldürme emri veriliyor ama bu görevi yerine getirecek biri bulunamıyor. Nihayet kara suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıpkırmızı aktığını görenler olmuştur."
Başbakan konuşuyor:
"
Seyit Rıza'nın hikâyesi yürek burkucudur. Şöyle anlatılıyor:
Son sözünü sordum. 40 liram var oğluma verirsiniz dedi. Bu sırada
Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Fındık Hafız'ın idamı bitti. Seyit Rıza'yı meydana çıkardık. Soğuktu, etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan
dolmuş gibi sessizliğe hitap etti. "Evladı Kerbalayık. Bi hatayık. Ayıptır zulümdür, cinayettir" diyor. Sayısı bugün daha bilinmeyen binlerce insan katlediliyor. Yuvalar yıkılıyor."
Başbakan, devlet belgelerinden naklen 13 bin 863 kişinin öldüğünü, 11 bin 683 kişinin sürüldüğünü açıklıyor.
Hadi bakalım
"Devletin özür dilemesi gerekiyorsa dilerim, diliyorum" diyor ve Kılıçdaroğlu'na "Hadi bakalım" diye sesleniyor.
Başbakan'ın verdiği kıyım belgelerinin altında İnönü'nün, Bayar'ın, Şükrü Kaya'nın, Kılıç Ali'nin imzaları var. Dönem CHP'nin tek parti iktidarı dönemi.
Ve Kılıçdaroğlu hasbelkader CHP'nin genel başkanı olmuş.
Ve Kılıçdaroğlu Dersimli, Dersim kıyımında 40 kadar akrabası katledilmiş.
Doğrusu şimdi, genel başkanlığını tehlikeye atar kaygısıyla etrafa boş gözlerle bakması ve olayın kendisini hiç ilgilendirmiyor rollerine soyunması
komik kaçıyor.
Oysa geçmişte Dersim için epeyce çaba sarf etmiş.
Dersim'le ilgili kimde bilgi varsa onları derleyip toparlamaya uğraşmış, elde ettiği bilgileri, yazmak üzere birilerine vermiş.
Tabii ki CHP özel bir parti. Hem Dersim günahını işlemiş hem de Dersimliler'in "
Stockholm sendromu"na uğramışçasına, bünyesinde toplandığı, hatta kendi çocuklarını genel başkanlığa getirdikleri bir parti.
Şimdi o ne yapacak?
İlk tepkiyi Grup
Başkanvekili Hamzaçebi verdi ve Başbakan'ı Cumhuriyet'e savaş açmakla suçladı. "Bu gidişle sıra
İstiklal Mahkemeleri'ne gelecek" dedi. Dersim'i
isyan olarak niteledi ve yapılanlara sahip çıktı. Tıpkı
Onur Öymen gibi. Kılıçdaroğlu ise susuyor, susuyor. Bakalım Dersim susacak mı?