Evet, bugün artık bu sorunu konuşmak zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Çünkü
ülke bu alandaki acıyı durdurmak için çare ararken, kimin ne olduğu ve neyi oynadığının apaçık ortaya çıkması gerekiyor.
Nedir o sorun?
-
Kürt siyaseti içinde, provokasyon unsurları var mıdır? Yani, ateşin ve kanın devamında çıkarı olanlar bulunmakta mıdır?
Bu soru, benim kadar herhalde Kürt siyasetini, sırf bu ülkenin Kürt vatandaşlarının daha huzurlu bir hayata kavuşması için yürütenleri de ilgilendirmektedir.
-Diyarbakır'daki dershane katliamını kim yaptı?
-Reşadiye'deki pusu katliamı kimin eseri idi?
-Ve
Samsun-
Ladik'te, polis otosunu kurşunlamanın altında kimin imzası vardı?
Bir kere şunu tespit edelim: Bu üç olayın, "
açılım" sürecini baltalayıcı nitelikte olduğu, Kürt meselesine en duyarlı çevrelerde bile, artık tereddüt edilmeyen bir hadise.
Bu üç olay,
PKK cenahı tarafından üstlenilmiştir ve
kontrol dışı birimlerin marifeti olduğu açıklanmıştır.
Bunun anlamı şudur:
-Demek ki PKK bünyesinde, kontrol dışı hareket eden birimler mevcuttur.
Yani PKK ağzıyla konuşulduğunda bile, bazı birimler kontrol dışı iş yapıp, şiddet zeminini beslemeye devam edebilirler.
O zaman PKK'ya bile kontrol dışı hareket ettikleri gerekçesiyle, bazı birimleri dışlama görevi düşer!
Bunu yapıyor mu PKK?
Bugüne kadar yapmadı.
Peki PKK'yı geçelim.
Bunu
legal planda çalışan DTP-BDP yaptı mı bugüne kadar?
DTP veya BDP şunu yapıyor:
-PKK'yı meşru bir güç gibi sunuyor.
-PKK'nın
çatı örgütü olduğu ifade edilen KCK'yı, meşru bir güç gibi sunuyor.
-PKK-KCK'nın
Avrupa yapılanmasına sahip çıkıyor. Oradaki yapılanmayı uluslararası
destek gibi değerlendiriyor.
-PKK ve KCK'ya karşı güvenlik birimlerinin sürdürdüğü operasyona, sanki legal bir kuruma karşı yürütülüyormuş gibi sert tepki gösteriyor.
-Bir yandan da tüm faaliyetlere fon olarak "Kürt coğrafyası-Kürt illeri" temasını zihinlere empoze etmeye çalışıyor.
Bu tarz hareketin anlamı, silahlı güç dahil illegaliteye kol kanat germektir.
Ve bu tarz hareketin riski, illegal alanda gerçekleşecek provokasyonlarla bütünleşmektir.
Soru şu:
-BDP, Ladik'e ne diyor? Reşadiye'ye ne diyor?
Dershane bombalamasına ne diyor?
Bu sorunun cevabı, bana göre sadece "her türlü
terörist hareketi kınıyoruz" değildir.
BDP, burada provokasyonu görmek ve bunun nerelerden kaynaklandığını irdelemek zorundadır.
Kürt siyasi hareketi adına duyulan sorumluluk da bunu gerektirir.
Yani ortada çok net bir şüphe var:
-Samsun'da
Ahmet Türk yumruklanıyor, ardından Ladik'te polisler kurşunlanıyor, ardından
Kayseri'de "Al sana açılım" diye
bakana yumruk atılıyor...
Bunların birbiriyle alakası varsa ve birileri Ahmet Türk'e, Kayseri'de Bakan
Taner Yıldız'a yumruk atanların arkasındaki iradeyi bulmak, sorgulamak zorunda ise birileri de aynı provokasyon zincirinde kesişen, "Ladik cinayetinin arkasında kimler var"ı, yani "O PKK birimi kiminle irtibatlıdır"ı sorgulamalıdır.
BDP, PKK'ya sahip çıkarken neyine sahip çıkıyor?
BDP, KCK'ya sahip çıkarken hangi
eylem boyutuna kadar sahip çıkıyor?
BDP, Kandil'e, İmralı'ya, PKK'nın Avrupa ayağına sahip çıkarken hangi eylem boyutuna kadar sahip çıkıyor?
Soruyu daha açık soralım mı?
-Kürt siyasi hareketinin yolu hangi alanlarda Ergenekon'la kesişmektedir?
Şiddet kültürü, iki ulusalcı çizgiyi, Samsun-Ladik-Kayseri ekseninde buluşturdu. Bu garip değil mi?
Gözümüzün içine bakarak, legal siyasetle illegali buluşturma marifeti sergileyen BDP kadroları, oynanan oyunu bir kere daha düşünmek zorunda...
Meclis'te de yolları
CHP ile kesiştiğine göre ortaya, izah etmeleri gereken pek çok sorun çıkıyor.
Görelim bakalım ağzını açtığında
küfür soluyan Osman
Baydemir, bu işe nasıl bakıyor?