Tabii ki "gülünç" bir şey.
Bunun gülünçlüğünde herkes hem-fikir.
Güneri Civaoğlu Milliyet'teki yazısında, "Dünya gülecek" başlığı altında "Kızmayın, gülümseyin... "Çene altından bağlı başörtüsü" gibi bir tanıma ancak gülünür, diye yazmış. "Pilav üstü kuru" gibi bir tanım."
Sonra üniversite kapısındaki durumu tasavvur etmiş:
"Başı örtülü
genç kız, okuduğu fakültenin kapısına geldiğinde, polis -büyük olasılıkla kadın polis- tarafından çevrilecek.
"Başını yukarı kaldır,
çenenin altını göster."
Bakacak. Eğer başörtüsü çene altından bağlıysa, "Geç..."
Peki bağlı değil de iğneyle tutturulmuşsa "Yassak!" Hadi... Genç kız oracıkta iğneyi çıkarıp çene altından bir düğüm atacak ve geçecek... Türbanlı bir genç kız gelirse ne olacak?
Çene altından göstermelik düğüm varsa geçecek. Ya da... Boynunun da sarılı olduğu gerekçesiyle durdurulacak.
O da "Boğazım ağrıyor, onun için sardım" derse n'olacak? Doktor raporu mu istenecek?
Cumhuriyet tarihinde herhalde böylesine bir "hukuk komedisi" yazılmış değildir. Hem
komik, hem de uygulanma şansı yok."
Bu satırlar yaşanacak komediyi yeterince anlatıyor.
Benzeri şeyleri, BBP lideri
Muhsin Yazıcıoğlu da söylemiş,
İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak da... Yazıcıoğlu "Utanıyorum" diye tepki vermiş.
Gazeteler, çeşit çeşit fotoğraf yayınlıyor, hangisi çene altı formülüne uygun diye...
Yabancı medya Türkiye'de yaşanan "komedi"yi dünyaya yansıtıyor. Başörtülü genç kızlar da, "Çene altı formülü"nü "gülünçlük"ten öte, "biçim dayatması" olarak niteliyorlar.
Komedinin bir başka boyutuna Vatan'dan Hami Tezkan işaret ediyor:
"Yıl 1985.. Baş örtüsü takan bir genç kız
kayıt yaptırmak için üniversiteye gelir..
Görevli, içeri böyle giremezsin der..
Niye?
Baş örtüsü
yasak.. Türban takacaksın..
Genç kız tuvalete gider, başındaki eşarbı bu kez
türban şeklinde bağlar..
Görevli, tamam der işte böyle..
23 yıl sonra..
2008..
Bu kez türbanlı bir kız üniversitenin kapısına gidecek..
Görevli yine dur diyecek, böyle giremezsin..
Niye?
Türban yasak.. Baş örtüsü takacaksın..
Genç kız yine tuvalete gidecek, başındaki türbanı söküp baş örtüsü şeklinde takacak.. Çene altından düğüm..
23 yılda aldığımız mesafe budur!"
Komedinin bir başka boyutunda ise, lider eşlerinin baş örtüsünün "Çene altı formülü"ne uyup uymadığı hususu var. Belli ki malum formülle o baş örtme biçimleri üst üste oturmuyor. Ne olacak? Bir merasim: Çene altı formüle uyma merasimi!!!
Yani komedi.
Peki kim bu komedinin, bu gülünç durumun mimarı?
Ak Parti veya MHP demeyin!
Meral Akşener de demeyin. Bence onlar, çaresizleri oynuyor. Devletle
halk arasında tıkanıp kalmışları. Onların yaptığı "Acaba bu formülle bu çıkmazdan kurtulabilir miyiz?" arayışından ibaret.
Formül, "
Askere uyum" yaklaşımından kaynaklanıyor.
GATA'da çene altı fiyonkla içeri girebiliyormuş ya başörtülü asker yakınları...
Vaktiyle
Hava Kuvvetleri Komutanı
İlhan Kılıç, bir
yemin töreninde, asker yakını annenin başındaki örtüyü çözüp, sonra çene altından düğüm yapıp, "Böyle bağlarsan töreni takip edebilirsin" gibi bir
fetva vermiş ya...
Siyasetçilerimiz de "Asker formülüne kimse
itiraz etmez" mantığıyla "Çene altı fiyong"a sarıldılar.
Ama anlaşılan bu memlekette başörtüsü konusunda Askerden çok daha şedit karşıtlar bulunduğunu hesaba katmadılar.
Asker ne de olsa şehit anneleri ile iç içe. Tabuta kapanan şehit annesine "Başını aç da öp çocuğunun tabutunu" diyecek hali yok.
Şehitle alakası bulunmayan ise başörtüsü falan hesaba katmıyor. Onu
demokrasi de çok ırgalamıyor. Celal
Şengör tipine bak ne demek istediğimi anla.
Bu işte bir gülünçlük olduğu muhakkak. Öyleyse herkes, olan sitene gülerken, biraz da "Bunda benim payım ne?" diye sorgulasın kendisini...