Gül, yani Cumhurbaşkanı Gül...
Fırat, yani Abdülmelik Fırat.
Cumhurbaşkanı Gül'ün davet edip konuştuğu "Akil adamlar"dan birisi de Abdülmelik Fırat olsaydı...
Zaman zaman böyle aklıma eseni yazıyorum. Bunlara "deli dolu yazılar" diyorum.
Ama ben,
Türkiye'nin sancılarının böyle, deli dolu ama samimiyet dolu hamlelerle
tedavi olabileceğini düşünüyorum.
Abdülmelik Fırat, gerçek bir akil adamdı. Türkiye'yi bilirdi.
Kürtler'i bilirdi. Türkler'i bilirdi. Türkiye'nin ana buluşturucusu - birleştiricisi İslam'ı bilirdi. Bu coğrafyada oynanan oyunları bilirdi.
"
Kürt meselesi" üzerine bir fikir teatisi söz konusu olacaksa, o
ihmal edilemeyecek bir sima idi.
Eminim ki, konuşabilseydi Sayın Gül'ün önüne, derin bir ufuk açardı.
Konuşabilir miydi? Abdülmelik Fırat'la oturup konuşmak, Şeyh Said'le başlayıp büyüyecek bir tartışmanın fitilini ateşlemez miydi?
Olabilirdi, Türkiye birçok hassasiyeti olan bir ülkeydi.
Ama biz şimdi "cinin şişeden çıktığı" günleri yaşıyoruz ve çok daha proaktif hamlelere ihtiyaç duyuyoruz.
"Kürt meselesi" ve "Açılım" denen şey, adeta kızgın güneş altında mayanalıyor ve içinde korkunç bir kimyevi bozuşmayı biriktiriyor.
Bu sebeple, insanlar, aslında üstlenmek istemeyecekleri rollerin içine sürükleniyorlar.
Onun için diyorum, direksiyonun başındaki insanlar, çok daha proaktif hamleler ortaya koymalılar.
Bunun için de kendinden emin ve tabii ne yapacağını biliyor olmalılar.
Ben, şu anda,
Başbakan'la Bahçeli'nin ya da Baykal'ın konuşabiliyor olamamalarına şaşırıyorum.
Bu iş, öyle randevu almak-alamamak noktasında düğümlenecek ve
iktidarla muhalefetin sövüşme alanı haline gelecek bir iş mi
Allah aşkına.
İşte deli dolu bir
öneri:
-Size geliyorum Sayın Bahçeli. Türkiye'yi konuşmak istiyorum. İsterseniz yüzüme karşı sövün. Ama sizinle konuşmak zorundayım. Çünkü bu memleket meselesi.
Kim bu?
Başbakan Erdoğan.
Gidin kapıya ve geri dönün.
Mümkün mü?
Bence dönmezsiniz.
Çünkü kendinizden eminsiniz.
Çünkü Bahçeli'nin "Memleketi bölüyorsunuz" suçlamasını hak etmiyorsunuz.
Çünkü memlekete hizmetten başka kaygınız yok.
Çünkü Bahçeli'nin de "memleket meselesi" denince orada protokolleri aşacağına inanıyorsunuz.
Ahmet Türk'le konuşun, dedim.
Asla kompleks yapmadan.
Baykal'la bin kere konuşun.
Bu iş, iktidar-muhalefet işi değil.
Bursa'da olan bitene bakın.
Van'ın, Hakkari'nin sokaklarında güvenlik güçleriyle boğuşan çocuklara bakın.
Bunlar bizim çocuklarımız.
Bursa'da slogan atanlar da öyle.
Nereye gidiyoruz?
Çılgınlığa...
Herkes bölünmeye karşı ama duygularla paramparça oluş süreci yaşanıyor.
Nasıl konuşmaz Başbakan'la ana muhalefet lideri ya da MHP lideri...
Bu ülkede
CHP ya da MHP iktidar olsaydı, "
Kürt sorunu" denen şey için adım atmayacaklar mıydı?
Nasıl adım atacak idiyseler onu söylesinler.
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, çok daha proaktif hamleler, diyorum.
Mesele kokuşuyor.
Süreç iyi yönetiliyor denemez.
Bakanlar Kurulu, taş atan çocuklarla ilgili bir karar verdi.
İşte hamle bu.
Van Valiliği ya da
Cizre Emniyet Müdürlüğü, halkla ilişkiler için büyük çaba sarf ediyor.
İşte hamle bu.
Ne olur, yukarılarda da hamleler yapın ve süreci daha kardeşane bir zemine çekin.
Cumhurbaşkanı Gül, Abdülmelik Fırat'la görüşseydi, konuşsaydı...
Bence Gül kazanırdı, Türkiye kazanırdı...
Abdülmelik Fırat, beka alemine göç etti. Rahmet diliyorum.
Belki şimdi şunu söyleyebilirim:
Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da diğer
parti liderleri, gidip, sancılı bölgenin akil adamları ile alimleri, arifleri ile hiç kompleks duymadan görüşebilmeli...
Kürtçe,
Türkçe, kardeşçe hangi dil ile olursa olsun mutlaka
iletişim sağlamalı.
Kalp dilini konuşturmalı.
Türkiye'nin ortak dili bence
kalp dilidir çünkü.
Ve biz, epeyce bir zamandır, tüm coğrafya olarak kalp dilini ihmal etmeye başladık, ondan kaybediyoruz.