Her bakımdan önemli ve
Amerika bunun farkında. Ve, ne kadar burnundan kıl aldırmıyor görünürse görünsün,
Avrupa da bunun farkında.
G-20 zirvesinde
Türkiye var, çünkü bütün sorunlarına rağmen dünyanın en büyük 20 ekonomisi içinde yer alıyor.
NATO zirvesinde Türkiye var, NATO'nun en büyük ikinci
Ordu gücüne sahip.
NATO Genel Sekreteri'nin tayininde Türkiye'nin rezervleri gündemi oluşturuyor, çünkü orada Türkiye'nin koyduğu tavır, NATO'nun tüm
İslam dünyası ile ilişkilerinde belirleyici etkiye sahip olacak.
AB ile üyelik müzakerelerini yapıyor, çünkü Türkiyesiz AB'nin, global aktör olma gücünden mahrum kalacağı biliniyor.
Obama'nın ziyaretinin paralelinde Türkiye'de, Medeniyetler İttifakı Zirvesi yapılıyor. Çünkü İslam - Batı
medeniyetleri arasındaki çatışma, bütün dünyanın savaş - barış yelpazesi içinde gidip geldiği bir zemine kaynaklık yapıyor. Ve Türkiye, kim ne derse desin, "
Müslüman" karakteri ile iki medeniyet dünyası arasındaki bu iletişimde
köprü rolü oynuyor.
Bunlar, sıcak hadiseler.
Bir de işin, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyadan kaynaklanan çok daha sabit parametreleri var:
Semavi dinlerin doğduğu, farklı din mensuplarının yoğun olarak vatan edindiği coğrafya.
Kıtaların buluştuğu bir coğrafya...
Enerji koridoru.
Ortadoğu, Kafkaslar,
Balkanlar gibi bütün tarih boyunca en yoğun hareketliliğin yaşandığı
toprak parçaları...
Ve
İsrail. Batı'nın kurgusuyla bu coğrafyaya yerleştirilen, şu anda varlığı Batı'nın garantisi içinde olan, özellikle son zamanda Batı adına Amerika'nın mutlak şemsiyesi altında bulunan, ama bölgedeki tüm İslam toplumlarıyla kavgalı bir devlet.
Bütün güçlü devletler bu coğrafyada bir tür hakimiyet sağlamak istemiş, bunun için çatışmışlar, bu coğrafyada Haçlı Seferleri döneminde insan başlarından kuleler yapılmış, dünyanın son yüzyılında da, petrolün keşfiyle bu coğrafya kanlı çatışmalara sahne olmuş.
Ana karakteri İslam coğrafyası. Ama sömürgeleştirilen bir coğrafya. Ancak ilelebet sömürge kalması, Müslüman karakteriyle bağdaşmayan, bu yüzden de, sömürgecilerle, bir şekilde hesaplaşması kaçınılmaz olan bir coğrafya.
Bütün bunlar, neresinden bakarsanız bakın, savaşı ve savaşın bir yerinde rol alması gereken diplomatik mücadeleleri, ilişkileri zaruri kılıyor.
Türkiye bu coğrafyada, hem sanki Müslüman dünyanın temsilcisi gibi bir rol içinde görülmek isteniyor, hem de, böyle bir rolü üstlenmeye gücü müsait değil. Ayrıca, güç yetersizliğinin yanında,
sistem yapılanması ve ona göre dizayn edilmiş iç dengeleri el vermiyor.
Ama, işin garibi şu ki, İslam coğrafyasında, böyle bir role şu veya bu şekilde layık olacak, Türkiye'den daha başat bir
ülke de mevcut değil. Onun için gözler Türkiye üzerinde odaklaşıyor.
Amerika, genelde Batı'nın emperyalist hesaplarının bir ayağı olarak bu coğrafyada.
Tabii ki kendi çıkarlarını - ve genel anlamda Batı'nın çıkarlarını- kolluyor, gözetiyor.
Tabi ki bu coğrafyada, o çıkarları sorgulayan ideolojik, askeri, siyasi her türlü oluşuma karşı çıkıyor.
Tabii ki Amerika için
demokrasi demek, seçimle gelmek demek ama, demokrasi ile gelenlerin aynı zamanda
Amerikan çıkarları ile çatışmaması da demek. Seçimle geliyor olmasına rağmen, Batı çıkarlarını sorgulayan her hareket, Batı nezdinde düşman muamelesi görmeye mahkum.
Bütün bu yazdıklarımız, Amerikan politikalarını belirliyor.
Bütün bu yazdıklarımız, aynı zamanda Türkiye'de
AK Parti hükümetinin rolünü belirliyor.
Amerika'da, farklı yüzler var.
Bir yüz, Bush'unki idi. Çok kötü bir yüzdü. Türkiye'de de İslam dünyasında da bu yüzün prestiji yerlerde süründü.
Şimdi bir yüz, Obama'nın yüzü oldu. Obama'ya tüm İslam coğrafyası, temkinli bir iyimserlikle bakıyor.
Temkin, Amerika'nın ana politikalarının liderlerle değişmeyeceği kanaatine dayanıyor.
İyimserlik ise, Amerika gibi bir ülkede Obama'nın
sürpriz bir şekilde başkan olabilmesinden ve onun, dünya gerçekliğini daha çok önemseyeceği noktasındaki çıkışlarından...
Obama Türkiye'de...
Şu ana kadar verdiği mesajlar, Türkiye'yi rahatsız edecek bir mahiyet taşımıyor, aksine, Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alan, hatta Avrupa nobranlığını bile dengeleyecek dozlar içeriyor.
Ancak nihai planda meselenin, temelde "Türkiye - Amerika ilişkileri ne derece örtüşür?" sorusu ile alakalı olduğu muhakkak. Bu noktada birebir örtüşmeden söz edilemeyeceği de kesin. Ama düşmanca bir ilişki de, hem Türkiye hem Amerika -Batı- açısından sürdürülebilir gözükmüyor.
Türkiye'ye sanıyorum İslam dünyası ile Batı arasında tanzim edici bir rol düşüyor. Daha İslam dünyası öncelikli olmak kaydıyla...
Son sözü Obama'ya verelim:
"ABD eski Başkanı Franklin Delano Roosvelt ve
İngiltere eski Başbakanı Winston Churchill gibi kapalı odalarda elinde brandy bardağı ile dünyanın kaderini çizme dönemi geride kaldı. Bu, artık öyle bir dünya değil ve olmamalı da. Avrupa şimdi bir güç merkezi.
Japonya, Çin,
Hindistan, tüm bu ülkeler karar mekanizmasının içinde artık."