Cumartesi günü, bir grup gazeteci ile birlikte Lefkoşa'da,
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'nun konuğu olduk.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda verdiği yemekte, 2.5 saati aşkın sohbet imkanı bulduk.
Brüksel'den yeni dönmüştü ve bir-iki gün içinde (bugün) New York'a gidecekti.
Bu arada,
Kıbrıs'ta ve Kıbrıs'la ilgili uluslararası platformlarda yaşananların değerlendirmesini yaptı.
Sohbete, Cumhurbaşkanı'nın danışmanları da iştirak etti.
- Brüksel'de,
Belçika Dışişleri Bakanı ile Sosyalist Grup Başkanı Schulz ile Genişlemeden Sorumlu Komiser Stefan Fule ve
Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso ile görüşmüştü. İsim vermekten kaçınıldı ama görüşülenlerden ikisinin,
Rumlar'ın AB'ye tam üye yapılmasının "büyük hata" olduğunu ve "Son 25 yılın en büyük siyasi ahlaksızlığının Rumlar'ın
Annan Planı'na hayır demeleri olduğu"nu söyledikleri nakledildi.
- Eroğlu, AB ile yüz yüze gelişte herhangi bir sorunla karşılaşılmadığını, ancak kimi AB ülkelerinin Kıbrıs konusunu
Türkiye'ye karşı kullandıklarını ifade etti. Eroğlu ayrıca ısrarla, Rumlar'ın AB üyeliğinin Kıbrıs'ta yaşanan çözümsüzlükte ana etken olduğunun altını çizdi: "Rumlar AB içinde olmasalardı bu kadar direnebilirler miydi?" diye sordu.
- Eroğlu, sohbette, müzakerelerin nasıl cereyan ettiğine dair bilgiler verdi. Türk tarafı, müzakerelerin samimiyetle sürmesinden yanaydı ancak Rum tarafının tavırlarında 1974 tarihinden bu yana pek ilerleme görülmediğini söyledi.
- Rum tarafının, mülkiyet konusunu,
takas-tazminat-iade eksenine kilitlediğini, oysa 1974'ten bu yana, Kuzey'de durumun çok değiştiğini, bu noktada BM'nin tavrının da "Eski yanlışlar düzeltilirken yeni yanlışlar üretmemek gerektiği" şeklinde olduğunu, oysa Rum tarafının yaklaşımının, Türk bölgesinde 35 yıldan beri yepyeni bir hayat kurmuş olanların hayatını tarumar edeceğini belirtti. Türk tarafının bu konuda yepyeni önerileri var. Mesela takas olsa bile, bunun Rum tarafında bulunan Türkler'e ait 450 bin dönüm arazinin kıymetlendirildikten sonra yapılmasını öneriyor. Oysa Rumlar önümüzdeki
seçim süreçlerini de dikkate alarak herhangi bir olumlu adım atmıyor. Dolayısıyla Eroğlu'na göre şu anda kimse mülkiyet konusunda çözüm beklenmiyor.
- Eroğlu, asla müzakereyi engelleyen taraf olmak istemediklerini belirtiyor, ama müzakerelerden de ümitli değil. "Yapacağımız
anlaşma halkımızın çıkarlarını gözetmiyorsa o anlaşma anlaşma değildir" diyor. Eroğlu, "1974'te bütün şehitler, bütün yaralılar benim elimden geçti" diyor ve onların hatırasına rağmen bir şey yapamayacağını ifade ediyor.
- Cumhurbaşkanı Eroğlu'nun, "Türkî diller zirvesi" ile ilgili bir burukluğu var. "6 devlet tek millet söylemi içinde KKTC Türkleri neden yok?" sorusu onun burukluğunu yansıtıyor. "Buna alındınız mı?" sorusuna "Alındım" diye
cevap veriyor. "Biz de has
Türkçe konuşuyoruz" diyor ama danışmanlarının da katkısı ile KKTC'nin devlet olarak tanınmamasının böyle bir olguda etkili olabileceği ihtimaline dikkat çekiyor ve işin sonu anlayışa bağlanıyor.
- Eroğlu'nda benzeri bir burukluk
İslam Konferansı Teşkilatı'nın kimi üyelerinin tavrına karşı da ortaya çıkıyor. "
AK Parti hükümetinin İslam ve
Ortadoğu ülkelerine yönelik
açılımı, KKTC'ye de olumlu yansıdı mı?" sorusuna, "Pek yansımadı" cevabı geliyor. Suudi
Arabistan ve Mısır'ın KKTC'nin adının İKT bünyesinde "Kıbrıs Türk Devleti" diye geçmesine itirazları bu arada zikrediliyor.
Kuveyt gibi kimi ülkelerin Rum tarafına yaptıkları yatırımlar zikrediliyor. Ama bu arada
Suriye ve Lübnan'la ilişkilerdeki olumlu gelişmelerin de altı çiziliyor.
- Eroğlu bu arada Rumlar'ın yüzsüzlük ölçüsündeki diplomatik kıvraklığına da işaret ediyor. Şöyle bir söz kullanıyor: "Rumlar'ın bir tek İslam Konferansı'na girmedikleri, hatta bir tek kelime-i şehadet getirmedikleri kaldı."
- KKTC ile ilgili her dış ilişkide, tanınmamışlık sorunu gelip varlığını dikte ettiriyor. Mesela Türkiye
takımlarının KKTC takımlarıyla maç yapamaması, maç yapan tek takım Gençler Birliği'nin de
FIFA tarafından cezalandırılmış olması bu arada sayılıyor.
- Eroğlu, AK Parti hükümetiyle olsun Cumhurbaşkanı Gül ile olsun, ilişkilerde bir sorun yaşanmadığını, "Gül ile de Erdoğan ile de çok iyiyiz. Zaten bizim öyle olmamız lazım" diyerek ifade ediyor.
Eroğlu,
Annan Planı'na karşı çıkan bir siyasetçi idi. Hâlâ Annan Planı'na ilişkin rezervleri devam ediyor. "Annan Planı kabul edilseydi, biz Beşparmak Dağları etrafında birbirimizi yerdik" diyor.
-
Kosova ve Kıbrıs paralelliği de soruldu Eroğlu'na... Ahtisaari'nin raporunda geçen ve Kosova'yı bağımsızlığa götüren cümleye işaret edildi. O raporda "Görüşmeler sonuca gitmiyor" ifadesinin yer aldığı belirtildi. Kıbrıs'ta da benzeri bir durumun mevcut olduğunun, önce
Hristofyas tarafından ifade edildiği, Hristofyas'ın "Ben Kıbrıs'ın Kosova olmaması için sizden oy istiyorum" sloganıyla seçimlere girdiği hatırlatıldı. Ancak Eroğlu ve danışmanları, şu anda Türk tarafının ana çabasının müzakerelerin iyi niyetle sürdürülmesi olduğunu belirtmekte ısrar ediyor. "Ancak, diyorlar, her şeyin bir sınırı var, biz yılbaşını son tarih olarak seçtik."
- Eroğlu, Rumlar'ın
Maraş'la ilgili taleplerine, "Masada görüşülmekte olan 6 mesele var, Maraş nihai çözümün bir parçası" diyerek cevap veriyor. Benzeri bir cevabın, BM temsilcisi tarafından da Rumlar'a söylendiğini belirtiyor.
- Eroğlu'nun verdiği bilgiye göre 80 bin civarında Türk, Rum tarafından pasaport almış. Bu da sıkıntının bir boyutu.
- Ve son not: Rum tarafı her sene silahlanmaya 500 milyon dolar yatırıyor. Kime karşı? Türk tarafına karşı. Bu para, KKTC'ye karşı ise çok Türkiye'ye karşı ise az. Öyleyse anlamsız. Rum tarafı barış yapsa ve bu parayı silaha değil kendi halkına yatırsa, tazminatla alacağından daha çoğunu halkına verebilir. Ama o iradeye gelmek önemli.
- Eroğlu, sohbetin bir yerinde, Kuzey'den Güney'e geçen bir gencin çok dramatik bir gözlemine yer verdi:
- Yaşlı bir kadın, diyor
genç, bebeğini uyuturken, "Hadi yavrum büyüyesin ve İstanbul'u alasın!" diyordu.