Bu cinayete ilişkin olarak bugün ortaya çıkanlar, benzeri cinayetlerin sır perdesini de göz ardı etmeme gereğini önümüze koyuyor.
Bu cümleyi,
Baykal'ın,
Danıştay cinayeti ve
Ergenekon davası arasında irtibat kurmayı asla kabullenmemesi ve Ergenekon avukatlığına
gönüllü soyunması üzerine kurdum.
Özdemir Sabancı cinayeti bugün hangi alakasız gibi görünen isimleri bir araya getiriyor, bakalım.
Cinayeti
Mustafa Duyar ve Fehriye
Erdal işliyor. Bunlar
DHKP-C ile alakalı militanlar.
Bugünkü iddia, bunların görüntüdeki isimler olduğu, cinayeti asıl
Abdullah Çatlı'nın organize ettiği şeklinde.
Ne alaka? Hangi fikri irtibat var bu iki dünya arasında?
Fehriye Erdal'ı, Sabancı kulesine yerleştiren isim Hüseyin Kocadağ.
Alevi asıllı bir Emniyetçi.
Hüseyin Kocadağ ile Abdullah Çatlı, Susurluk'ta kazaya uğrayan Mercedes'in birlikte
seyahat eden yolcuları...
Ne alaka? Hangi fikri irtibat bu iki simayı bir araya getirmiş olabilir?
Mustafa Duyar
Afyon Cezaevi'nde bir
mafya biraderliği olan
Ergin kardeşler tarafından öldürülüyor.
Ne alaka? Ergin kardeşlerle Mustafa Duyar arasında ucu öldürmeye kadar varan nasıl bir husumet olabilir ki?
Mustafa Duyar Afyon
Cezaevi'nde öldürülmeden kısa süre önce,
Can Dündar'la görüşme sözü veriyor, bunun için Adalet Bakanlığı'ndan izin alınıyor, Can Dündar yola çıkıyor ama, görüşme izni iptal ediliyor. Can Dündar, bu iptal işinin, dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali
Suat Ertosun tarafından gerçekleştirildiğini öne sürüyor.
Ali Suat Ertosun, bugünlerde,
Ergenekon sanıkları ile görüntüleniyor.
Ali Suat Ertosun, bugünlerde, HSYK'daki gerilimde,
Ergenekon davasında görevli savcı ve yargıçların akıbetini
tayin misyonunu ifa etmeye çalışıyor. (Ertosun'un neredeyse tüm devletin ittifakıyla ödüllenmesini de burada anmalı mıyız, bilmiyorum.)
Şimdi soralım:
Özdemir Sabancı cinayetinden buralara nasıl geliniyor?
Sol bir
örgüt, artı,
ülkücü bir özel görevli, artı emniyetçi bir sima, artı mafya, artı cezaevi bürokrasisi, artı yargı...
Bunlara, Belçika'da Fehriye Erdal'a yönelik yargı komedisini...
Onun bir türlü
Türkiye'ye getirilememesi durumunu ekleyebilirsiniz.
Özdemir Sabancı'yı öldürmek için bu kadar farklı ucu, hangi güç bir araya getirebilir?
Ya da bu kadar farklı uç, hangi yapıştırıcı ile bir araya gelebilir?
Ya da bu kadar farklı aktör tesadüfen mi bir araya gelmiş olabilir?
Ya da Özdemir Sabancı'nın öldürülmesi neden bu kadar önemli olmuştur?
Özdemir Sabancı yerine, tahmin edildiği gibi "
Kürt sorunu çözülmeli" görüşünden dolayı
Sakıp Sabancı öldürülmüş olsaydı da bu kadar farklı aktörü bir araya getiren gücün "sırrı"
ihmal edilemezdi.
Soru şu:
Acaba her işlenişinde Türkiye'yi sarsan cinayetlerde böyle kaç örgüt elemanı bir araya getirildi ve bunu sağlayan gücün sırrı nedir?
"Türkiye, bu sırrı çözmesin" demek, cinayetlerden arınmış bir
ülke hedefine götürür mü bizi?
Ve Baykal, neden Ergenekon gibi, tüm bu sırların peşine düşen bir davada gönüllü avukatlığa soyunur?
Utanç verici bir yazı
Hürriyet'ten
Yalçın Doğan'ın 25 Temmuz 2009 tarihli yazısı...
"Şeyh Kenan
Vatikan'a uçuyor" başlığını taşıyor.
Büyükelçiler Kararnamesi'nde Kenan Gürsoy'un Vatikan
büyükelçisi olması sebebiyle yazılmış bir yazı bu...
Baştan sona alaycı bir üslup.
Kenan Gürsoy, Rifai Tarikatı'nın şeyhi Kenan Rifai'nin torunu. Muhtemelen
dedesinin yoluna gönül bağı da var. Evet, Kenan Gürsoy, bugüne kadar kamuoyuna yansıyan simasıyla, gönül adamı bir
felsefe profesörü.
Anlaşılan bu hüviyetiyle "Şeyh Kenan" küçümsemesine layık bulunmuş. Fatih'te, dede konağında oturmak suç olmuş.
Yalçın Doğan, yazıda Kenan Gürsoy'u "tasavvuf uzmanı" olarak takdim etmiş. Hocanın tasavvuftan anladığı kesin ama, onun asıl branşı felsefe. Üstelik bunu
Galatasaray Üniversitesi'nde yapıyor, üstelik Felsefe bölüm başkanı olarak yapıyor.
Anladık,
Ahmet Davutoğlu, onu, şeyh olduğu için Vatikan'a büyükelçi olarak gönderdi, o, yoğurdu böyle şeyhlerle
yiyecek, peki
Galatasaray Üniversitesi de acaba şeyh olduğu için mi felsefede bölüm başkanı yaptı, Galatasaray Üniversitesi de yoğurt yeme işinde, çok önceden Davutoğlu üslubuna öykündü?
Ah Yalçın Doğan ah! Bu at gözlüğü yok mu insana neler yazdırıyor...