CHP gemisi bir kere daha su almaya başladı.
Cumhuriyet'in "Tek Partisi"nden bu yana, müthiş bir doğurganlık sergiliyor.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası çıkmış ilk farklılaşma olarak.
Ardından Serbest Fırka çıkmış.
Sonra
Demokrat Parti...
Ardından Ecevit'in genel başkanlığı ve
İnönü'nün tasfiyesi...
Ardından Turhan Feyzioğlu'nun
Güven Partisi.
Sonra Ecevit'in Demokratik Sol Partisi...
Sonra Murat Karayalçın'ın Sosyal Demokrat Halkçı Partisi...
Erdal İnönü, Deniz
Baykal,
Altan Öymen,
Kemal Kılıçdaroğlu... Sıra sıra genel başkanlar...
Bir tek Baykal-Kılıçdaroğlu döneminin içine sayılamayacak ölçüde girift hesaplaşmalar, işbirlikleri ve tasfiyeler giriyor. Baykal,
Gürsel Tekin,
Önder Sav, Kılıçdaroğlu,
Süheyl Batum vs...
Siyasi kamuoyu, Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisine verilen krediyi kısa sürede tüketmesine tanıklık ediyor.
Şu anda bile CHP içinde müthiş bir ideolojik kamplaşma var.
Hatta şu sorulabilir:
Acaba
AK Parti karşıtlığı dışında CHP'ye oy veren kitleyi bir arada tutan ortak bir payda mevcut mu?
CHP'deki fay hatları
Belki de bunu bildiği için
Başbakan, CHP kitlesini ayrıştıracak fay hatları üzerinde çalışıyor.
Ama bu tabii ki Başbakan'ın kabahati değil.
Böyle fay hatları olmasa, kimse onun üzerinde çalışma gereği de duymaz.
Önder Sav'la Kılıçdaroğlu'nun yollarının ayrıldığı noktada, gündeme gelen "Partide
eksen kayması" iddiası derinleşerek sürüyor.
Dersim çok daha büyük bir
çatlak oluşturdu.
12 milletvekili kalktı, Dersim çıkışı sebebiyle
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ü suçlarken, Kılıçdaroğlu'nun "suskun kalması"na da
isyan etti.
Çok açık bir gerçek var:
CHP geçmişini taşımakta zorlanıyor.
Hele bu geçmişin bir yanında, Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun da
savunmakta zorlanacağı bir
facia varsa...
Evet, şayet sırtınızda koca bir "Tek Parti" yükü varsa işiniz zor demektir.
Bugün o gün değildir.
Türkiye, Tek Parti dönemine göre müthiş bir
zihin açılması noktasına gelmiştir.
Bu sebeple, "O günün şartları farklıydı" gibi bir savunma, insanların içini durultmuyor.
Başbakan'ın Dersim'de olan bitenler sebebiyl
e devlet adına özür dilemesi, "Tek Parti" dönemine sahip çıkan
küçük bir topluluk dışında herkeste büyük memnuniyet uyandırdı ise bunu doğru anlamak lazım.
Ve Kılıçdaroğlu'nun CHP adına özür dilemesinin ya da dileyememesinin parti bünyesinde çok ciddi sancılar doğurmasını doğru anlamak lazım.
Üç vakitte CHP'de olacaklar
Gelinen noktada yaşanan çıkmaz şudur:
Geçmişte,
dindar toplum kesimlerine karşı yürütülen
baskı ve zulümler, "Cumhuriyet'in modernleşme ideolojisi" adına meşrulaştırılıyordu.
Kürtler üzerinde uygulanan baskılar, "Ülke bütünlüğü" denerek meşrulaştırılıyordu.
Dolayısıyla bu meşrulaştırmalar, en azından parti içinde bir ortak cephe oluşmasına yol açıyordu.
Ama bugün gündeme, Dersim yani
Alevilik üzerindeki baskılar gelmiş bulunuyor.
Orada da Tek Parti cürümü var.
Ve CHP'nin başında bugün, Dersim'de Tek Parti zulmünü yaşayanların çocuğu var. Ailesinden 40 kişiyi Dersim kıyımında
kurban vermiş bir insan var.
O çocuk, Dersim acısını biliyor ama partisine özür diletmekte zorlanıyor.
Başbakan oradan sesleniyor: "Hadi, Dersim'deki acıyı seslendir ve parti olarak özür dile!" Olmuyor.
Hatta kendisinden, CHP Genel Başkanı olarak parti mirasına sahip çıkması, yani o zulmü savunması isteniyor.
Kabul etmek lazım ki, Kılıçdaroğlu adına çok dramatik bir durum bu.
Böyle bir kıskaçta iken, bir de partiniz, toplum zemininde kan kaybediyorsa... Dramın trajediye dönmesi şaşırtıcı olmamalı.
Böyle zamanlarda falcılar, CHP için "Üç vakitte olacaklar" üzerine tahminler yaparlar.
Belli ki üç vakitte CHP için iyi şeyler olmayacak.
Ne diyelim, Hak'tan hayırlısı...