Yazımın başlığını, M. Şükrü Hanioğlu'ndan aldım.
Bu, Hanioğlu'nun
Sabah gazetesinde
pazar günü yayınlanan yazısının başlığı idi.
Hanioğlu, bu soruya olumlu
cevap vermiyor. Daha doğrusu,
CHP'nin kendisinde var olduğuna inandığı misyon değişmeden, böyle bir dönüşümün mümkün olmadığını söylüyor.
Hanioğlu'nun değerlendirmesine geçmeden, tarihçi
Cemil Koçak'ın Today's Zaman'da yaptığı bir değerlendirmeyi de not etmemiz gerekiyor. Cemil Koçak da tıpkı Hanioğlu gibi "CHP Kılıçdaroğlu'ndan sihirbazlık bekliyor" diyor. Beklenen sihirbazlık şu: "Eski politikaları yeni liderin cilalayarak satması..."
Doğrusu Kılıçdaroğlu, AK Parti'yi
iktidardan indirmek ve CHP'lilerin iktidar özlemini karşılamak adına bir şeyler yapmak için çaba sarf ediyor. Mesela, Ecevit'ten
şapka ve
mavi gömlek aldığı gibi,
Türkçe Newsweek'e yaptığı değerlendirmede "Gardırop Kemalizmi yapmayacağız" söylemini de almakta sakınca görmüyor.
Peki bunlar CHP'nin dönüşmesi için yeterli mi?
Hanioğlu'na göre -bana göre de- yeterli değil.
Çünkü işin özünde bir problem var.
Onu Hanioğlu'nun çok derinlikli değerlendirmesinden alıntılamak istiyorum:
Diyor ki Hanioğlu:
"Unutulmamalıdır ki kurucu kadrosunun İttihad ve Terakki Cemiyeti'ndeki faaliyetleri ve İstiklâl Savaşı örgütlenmesindeki rolüyle kendini
Cumhuriyet öncesiyle eklemleyen CHP, bir anlamda kökü 1905'e kadar uzatılabilecek yapısal dönüşüm geçirmekle beraber, zihniyeti oldukça sınırlı törpülenme geçirmiş bir örgütlenmenin nihaî ürünüdür. Partinin İttihad ve Terakki ile olan tarihî bağlarını reddetmesi ideolojik bir tercihtir ve
Türkiye Cumhuriyeti'nin
Osmanlı Devleti ile ilişkisinin olmadığını savunan resmî tez gibi gerçeklikle uyumlu değildir. Dolayısıyla CHP herhangi bir siyasî parti değil, kırk seneye yakın bir döneme yayılan büyük bir dönüşümün nihaî örgütlenme biçimi ve
siyaset aracıdır.
"Bu dönüşüm sürecinde parti kendisini bir siyaset kurumu ve aracından ziyade kutsal bir misyonu gerçekleştirmekle görevli bir yapılanma olarak görmüştür. (Altını ben çizdim) Gerek İttihad ve Terakki, gerek parti kültünü lider kültleriyle takviye eden CHP için siyaset iki seviyede ifa edilen bir
eylem olmuştur. Farklı
toplumsal isteklerin iletilmesi ve karşılanması anlamında siyaset bu partilerin anlayışına göre ikincil bir uğraştır. "Gerçek siyaset" ise bir anlamda siyaset üstü bir uğraş olup üstlenilen misyon çerçevesinde toplumun dönüştürülmesidir.
"Bu is
e devlet merkezli bir siyaset anlayışıdır. Bu tür siyasetin kitlelerle iletişimi tek yönlüdür ve dönüşüme
destek temini için toplumun "aydınlatılması" ile sınırlıdır. Kitlelerden beklenen "aydınlanması" ve kavramsal düzeyde kendisine sunulan programı içselleştirmesidir. CHP'nin çoğulcu siyasete uyum sağlamada karşılaştığı aslî sorun budur. Çünkü ona göre "aslî siyaset," misyonun gerçekleştirilmesi olduğundan, çoğulculuk, hatta
demokrasi bir amaç değildir ve gereğinde misyonun başarısı için terk edilmeleri mümkündür...
"Tekrar etmemiz gerekirse, CHP'nin çoğulculuğa uyum gösterememe ve siyasî çizgi belirleyememe sorunları yapısaldır. Bu tür dönüşümleri gerçekleştirmiş ve "devrim" kurumsallaştırmış
koalisyon türü yapıların kendilerini "bir siyasî parti" haline dönüştürmeleri ve tüm toplumu kapsayan değişimi otoriter yollarla gerçekleştirdikten sonra belirli bir siyasî çizgi benimsemeleri oldukça zordur. Bu tür partiler ancak kendilerini bu tarihî yükten kurtararak, gerçek siyaseti kabullendikten sonra başarılı olabilmektedirler...
Kendine toplumu dönüştürme, onu "aydınlatma" rolü biçen CHP tarihî
miras olarak otoriter, devletçi, milliyetçi ve muhafazakâr bir zihniyet ve misyon devralmış, 1946'dan günümüze bunu popülist bir söylemle bağdaştırmaya çalışmıştır...
"Bu zihniyetin çoğulculuğu içselleştirmesi ve siyasî bir konum belirlemesi oldukça zordur.
"Bu zihniyetin Türkiye'de belli bir tabanı temsil ettiği ve karşıt partilerin başarısızlığı durumunda kısa süreli koalisyonlara dahil olma başarısı gösterebileceği doğrudur. Bunun ötesine geçebilmek ise misyon yerine siyaseti ön plâna geçirmek, devrimcilik adı altında toplum mühendisliği yapmayı bir kenara bırakmak, çoğulculuğu içselleştirmek ve belirli bir siyasî çizgi benimsemekle mümkündür... Ancak bu dönüşümün sadece bir liderlik değil ciddî bir zihniyet değişimini gerektirdiği unutulmamalıdır." (Sabah, 26
Aralık 2010)
Bir daha okuyalım:
"...Bu dönüşümün sadece bir liderlik değil ciddî bir zihniyet değişimini gerektirdiği unutulmamalıdır."
"Yeni CHP" çalışmaları içinde böyle bir misyon özeleştirisi var mı?
Belki
Muhammet Çakmak'ın "CHP'nin sorunu ontolojik" tanımlaması buraya bir kapı aralamak ama onun da işlenmesi gerekiyor.
Aksiyon'un bu haftaki sayısında "Yeni'yi tanımlamak" başlığı altında ben de bu konuyu genişçe işledim. Şu cümleleri de oradan alıntılamak istiyorum:
"Hem ana muhalefet olması hem de statükonun damarlarında hâlâ dolaşıyor olması sebebiyle, CHP'nin alacağı yeni muhteva büyük önem kazanıyor.
"Böyle bir partinin, hâlâ kimlik sancısı yaşıyor olması da Türkiye'nin garabetlerinden birisi.
"Hem kurulu düzenin damarlarında deveran ediyorsunuz hem de Türkiye'nin toplumsal yapısıyla uyumsuzluk arz ettiğiniz için yenilenme ihtiyacı duyuyorsunuz, bu garabet değilse nedir?"