Çarşamba günü Gazeteciler Yazarlar Vakfı'nın organizesiyle
Tunceli'deydik.
Leyla İpekçi, Mustafa
Yeşil, Neşe Düzel, Erkam
Tufan Aytav, Emre Aköz'le birlikte...
Bir gün bir gece...
Bu bir gün bir geceye
Vali Mustafa Taşkesen, Rektör Durmuş Boztuğ, Ahmet, Ali Ekber ve
Kadir dedeler, Tunceli'de görev yapan gazeteciler, iş adamları,
sivil toplum temsilcileri,
Munzur koleji
yönetici, veli ve öğrencileri ile görüşmeler, öğrenci gösterilerini
izleme ve
cemevi ziyareti sığdı.
Tunceli deyince, şu saydıklarımın her biri bir haber demek.
Tunceli 25 bin nüfuslu,
Türkiye'nin en
küçük ili. Ama ilde görev yapan gazetecilerin dediği gibi, Türkiye'de habere konu olmak açısından ilk beş il içerisinde...
Şehre vardığımız gün
rektör, üniversite bünyesinde Zazaca, Kırmançiçe,
Arapça dil ve edebiyatlarının öğretildiği dört yıllık
lisans programları açıldığını ilan ediyor.
Rektör Bey, kısa süre önce de, yine üniversite bünyesinde bir
Alevilik araştırmaları merkezi kurulduğunu ve başına Cemevi Başkanı Ali Ekber Dede'nin getirildiğini açıklamıştı.
Rektör Durmuş Bey,
baba tarafından Alevi, anne tarafından
Sünni birisi... Şehir halkıyla, kimi direnç odaklarına rağmen
iletişimi başarmış. Gelirken bize,
Kerbela Mersiyeleri üzerine hazırlanmış dev gibi bir eser
hediye etti. Kendisini Tunceli'nin burukluğunu gidermeye adamış bir gönül insanı.
Dede... Tunceli için önemli bir kelime...
Tunceli'ye ilk gittiğim gibi bir Dede ile de ilk defa tanıştım. Hatta bir değil üç dede ile. Kadir ve Ali Ekber dede
genç... Yani 30'lu yaşlarda... Ahmet Dede, 80 yaşında bir pir. Kadir Dede, ilahiyat mezunu, Kelam alanında
yüksek lisans yapıyor. Yani bir anlamda, Aleviliği geleneksel olarak bildiği gibi
İslam ilahiyatını da kitabi olarak öğrenen birisi...
Üç dedeyi de dinleme fırsatımız oldu. Güzel şeyler söylediler. Sünni çizgi ile farklar yok mu, var kuşkusuz. Ama o kadar yakın ki çizgiler... Ahmet Dede'yi dinlerken taa Ahmet Yesevi Hazretleri'nin neslinden kalmış
bilge bir insanla birlikte olduğunuz izlenim doğuyor. Peygamberimizin "Birbirinizi sevmedikçe cennete giremezsiniz çünkü birbirini sevmek iman gereğidir" mealindeki sözünü o söyledi mesela.
Şu söz de onun: "Cemevi camilerin seviyesine gelmezse, hiç olmazsa kapısının seviyesine gelsin,
destek verin."
Vali Mustafa Taşkesen, bölgeyi iyi tanıyan bir kamu yöneticisi... Devletin, bölgeye yönelik "İyi yetişmiş yöneticiler" politikasının bir örneği. Şehrin sorunlarını devlete en olumlu yönüyle
taşıma gayretinde. Gazetecilerin ve sivil toplum temsilcilerinin katıldığı bir oturumda "Türkiye büyük değişim içinde, adeta devlette bir zihniyet devrimi yaşanıyor" ifadesi kullanıldı ki, bu izlenimin oluşmasında, sanırım Vali Bey'in sergilediği performansın önemli etkisi olmalı.
Tunceli deyince, çok özgün bir oluşum olarak, Munzur Eğitim Kurumları'nı anmamak olmaz.
Anaokulu,
kreş,
ilköğretim, kolej,
fen lisesi, etüt merkezleri, dershane ve
okuma salonları...
Yüzde 90'ı Alevi olan ilde kurulan
Gülen okulları bunlar...
Tereddütlerle açılan ama bugün velisi, öğrencisi ile şehirle bütünleşen kurumlar...
Velilerle ve öğrencilerle birlikteliğinizde, bu sıcacık kaynaşmayı ayan beyan görüyorsunuz. Bizim orada bulunduğumuz gün veliler, cumartesi günü halka dağıtılacak 15 bin kişilik aşureyi hazırlıyorlardı. Aşkla, şevkle... Veliler, çocuklarına verilen emeği görüyor ve bütün duygusal engelleri aşıp onlarla sarmaş dolaş oluyor.
Sütunum doluyor, yazacak çok şey var ama bitmeden iki şeyi anlatmalıyım:
Erkam Tufan öğrencilere sordu: Bir Sünni'ye âşık olsanız evlenmekten kaçınır mısınız, tepki olur mu?
Bir kız öğrencinin herkes tarafından alkışlanan cevabı: Ailemiz belki kültürel iletişim zorluğu sebebiyle
itiraz edebilir ama âşık olursam her şeyi göze alırım.
İsmi Zazaca "
Mutluluk" anlamına, "Omedya" olan kız öğrencinin okuduğu Zazaca türkü ise çok yakıcıydı, dinlemenizi isterim