Baykal'ın şansı-Kılıçdaroğlu'nun şansı


"CHP'nin ekseni kaydı" diyenlerin ekseninin şansı var mı? Yani Baykal-Sav ikilisinin, yani düşman kardeşlerin, yani Gürsel Tekin'in ifadesiyle "şer odağı"nın herhangi bir şansı var mı? Bana göre sıfır. Türkiye'nin tüm demokratikleşme çabası, o ekseni sistemin ruhundan söküp atmak için. Evet, o eksenin kemik bir tabanı var, benim GDO'lu diye nitelediğim taban ama o tükeniyor. O eksenin en militan sözcülüğü bir süredir İşçi Partisi tarafından yapılıyor. Üstelik İşçi Partisi, mesela Halk Evleri marifetiyle CHP'nin bünyesine nüfuz ediyor. Çok zor ya, diyelim Baykal ile Sav, CHP'yi kurultaya götürdüler ve Parti Meclisi'ni ele geçirip, Kılıçdaroğlu'nu kuşattılar. Yürür mü o yapı? İhtimal sıfır. Bir de şu: Bugün bu eksenin medya ayağı neredeyse sıfırlanmış durumda. Baykal ve Sav, medyadaki havaya bakmıyorlar mı, var mı orada bir tek 'Baykal'cı ya da 'Sav'cı? Bitti o iş cancağızım! O iş bitti de, Kılıçdaroğlu CHP'de son durak mı ve Kılıçdaroğlu CHP'ye başarı getirir mi diye sorulursa, ben derim ki kimse çok ümitlenmesin. Kılıçdaroğlu yüzde 30'ların üstünde oy alabilseydi, CHP için ümitler şahlanırdı. Yüzde 30 bile alsaydı, daha parlak bir gelecek öngörüsü olabilirdi. Yüzde 26 çok kritik bir oy yüzdesi. Umuttan çok kuşkuya yakın. Asıl soru şu: Kılıçdaroğlu yüzde 30'un üstünde oy alabilir miydi? İşte bu imkân dahilinde görünmüyor. Bir kere aday listesi bir yön işaretlemiyor. Karmakarışık bir toplumsal duruş. Eksen kayması ifadesi, "eski"lerin muhalefet şerhi olarak görünse de, aslında parti olarak bir yön kargaşası bulunduğunu ifade ediyor ki, yanlış sayılmaz. Kılıçdaroğlu CHP'si bir "yeni"yi arıyor. Tabii ki CHP gibi bir partide "yeni"yi tanımlamak kolay değil. Bir kere "kurulu düzene sahibiyet"ten vazgeçmeniz gerekiyor, o da bir anlamda boşluk demek. Baykal'ın bir sözü vardı: "Bir siyasi partinin bir sayısal ağırlığı vardır, bir de siyasal ağırlığı. CHP'nin sayısal ağırlığı düşük de olsa, siyasal ağırlığı farklı" demişti. O siyasal ağırlık, "Kurulu düzenin babası olmak"tan kaynaklanmaktaydı ve kurulu düzene sahiplenmeyi bıraktığınızda, siyasal ağırlığınızdan çok büyük kısmını kaybetmiş olmaktaydınız. Tabii, CHP'nin oralara doğru sürüklenmesinde, iki dönemdir AK Parti'nin iktidarda olmasının ve Ergenekon davaları ile "statüko"nun önemli zaaf içine sürüklenmesinin büyük etkisi vardır. Baykal'ın taa baştan "Ergenekon'un avukatlığı"na soyunması, bir anlamda kendi kendini savunması idi. Kılıçdaroğlu, statükodan kopup halka yöneldiğinde, halkla iletişim için yeni bir dil bulmak zorunda. Bu dili arıyor Kılıçdaroğlu. Ama paradoks şurada ki, onu Ergenekon'la el ele vererek arıyor. Bulabilir mi, bulamaz. Bir de, başka bir şey var, yazmak istemiyorum ama siyasi bir karşılığı olduğu için görmek de gerekiyor. Kılıçdaroğlu'nun Alevi olması. Bunu toplum önce görmek istemedi ama zamanla Alevi toplum kesimlerinin aşırı sahiplenmesi, Kılıçdaroğlu-Tunceli ilişkisinin vurgulu biçimde sahnede tutulması, bu aidiyeti, daha politik bir hüviyete büründürdü. Kılıçdaroğlu'nun "Aleviyim, var mı ötesi" üslubunda konuşması da yadırgandı. Başbakan'ın, onun Aleviliğine vurgu yapması, bu algıda etkili oldu mu? Olmuştur. Ama bu meselenin, CHP içinde öteden beri duyarlı bir konu olduğu da kamuoyunun yabancısı değildir. Şahin Mengü'nün Manisa ile ilgili isyanının hiçbir toplumsal karşılığı yoktur denebilir mi? CHP'deki ayrışmada, bu mesele her zaman aktif bir unsur olarak devrede bulunacaktır. Ben, hem kendisi için hem Türkiye için, CHP'nin yenilenmesinin gereğine inananlardanım. Bu noktada Gürsel Tekin'in "Halkın dili"ni tanıma noktasında bir farklılığı var. Onu CHP'ye taşımaya çalışıyor. Ama başarılı olur mu? O da zor. Çünkü CHP zadegânına yabancı, bir, Kılıçdaroğlu'na monte oldu, iki. Tek başına da bir şey yapması zor, üç. Bence yeri CHP değil.
<< Önceki Haber Baykal'ın şansı-Kılıçdaroğlu'nun şansı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER