Herkes, işin ahlak boyutunu bırakıp, çoktan CHP'deki genel
başkanlık meselesine kafa yormaya başladı ama ben ahlaka dair yazmaya devam etmek istiyorum.
Biraz da, "ahlak"ın bu kadar kolay ıskalanmasına karşı öfkelendiğim için yazıyorum.
Kavmi, Peygamberleri Lut Aleyhisselamı ve
ailesini, "
temiz kalmaya aşırı özenleri" sebebiyle yurtlarından çıkarmaya kalkışmışlardı.
Görüyorum ki, ahlaki sorunlar arttıkça ahlakla ilgili duyarlılık da azalıyor.
Yani "alışmalıyız"a geliyoruz. "Çağdaş ve Batılı bir
toplum olma" sözümona "ideal"i böyle gerçekleşecek ya!
Ama bakın, Batı gitti dönüyor o yoldan.
Şu sıralarda Muhafazakâr Parti lideri
David Cameron,
İngiltere'de muhafazakâr-liberal koalisyonunu kurmaya çalışıyor.
Cameron'la ilgili çok şey yazılabilir belki ama benim dikkatimi tam da şu yaşadığımız hadiseleri ilgilendiren bir olay çekiyor. Bir süre önce yaşanan bu olayı, daha önce de değerlendirmiştim.
Gelin bir kere daha hatırlayalım:
Haberin başlığı şu:
"
Müslümanlar gibi olmalıyız!"
Söz Cameron'a ait.
Bunu niçin söylemiş?
İngiltere'de epey kalabalık bir Pakistanlı Müslüman nüfus var. Yer yer problem yaşanıyor entegrasyon konusunda. Cameron, gelecekte İngiltere'yi yöneteceğine olan inançla, "Acaba problemin boyutları nedir, nereden kaynaklanıyor, bu Müslümanlar nasıl insanlardır" sorularına yönelik merakla, iki gün süreyle Pakistanlı Müslüman bir ailenin yanına konuk oluyor.
The Observer
gazetesine yazdığı izlenimlere bakılırsa, Cameron, "Pakistanlı aileyle birlikte uyudu, yemek yedi ve onlarla
ibadet etti."
Cameron'un "terörizmle vs. ilgili değerlendirmeleri var ama bizim yaşadığımız mesele ile ilgili olanını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şunları yazıyor Cameron:
"-İnsanların
ülkelerini sevmelerini sağlamalıyız. İngiltere'de yaşayan her insan "biz" diyebilmeli. Bunun için sevilebilir bir ülke yaratmamız gerek.
İngiltere şu anda aile yapısının yok olduğu, uyuşturucu kullanımı ve suç oranlarının çok yüksek olduğu bir ülke.
Burada yaşayan Müslümanlar bu kötü davranışları örnek almak için içlerinde bir istek duymuyorlar. Buna karşın Müslümanlar arasında aile yapıları güçlü, yardımseverlik ve "biz" kavramı bizi utandıracak şekilde yaygın... Bunları görünce aslında entegre olması gerekenin onlar değil biz olduğunu düşünüyorum.
İngiltere denince bir zamanlar akla konukseverlik, tolerans ve cömertlik gelirdi. Ancak bu değerlerin ne demek olduğunu şimdi bize Müslüman topluluklar hatırlatıyor."
Bizde bayan yazar ne diyor:
"
Baykal'ı yatakta bir erkekle görsem, "Bana ne" derim diyor."
Bunu dersiniz, belki bunu dediğinizde kendinizin "Batı standartları"nda ve de "çağdaş" bir insan olduğunuzu düşünürsünüz ama bunu dediğiniz zaman, Müslüman bir toplumda da dışlanırsınız.
David Cameron, İngiltere'de Müslüman toplumla Batı yozlaşması arasına giren pörsüme olgunsunu görüyor ve "Onları kendimize entegre edeceğimize, biz onlara entegre olabilmeliyiz" diyor.
Eş aldatmanın, evli iken başka evli kadınla ilişkiye girmenin, üstelik bunu, çok tanınmış bir insan olarak yapmanın kimseyi ilgilendirmediğine kendimizi inandırmamız isteniyor bizden.
Ne bu?
Batılı olmak mı?
Batı duvara tosladı ve dönüyor, biz Batı'daki çürümeye doğru yol alıyoruz.
Hiç olmazsa erdem haline getirmeyin. Tamam, bir iş işlemişse
istifa etsin ve gitsin. Hadise kendi içinde kaybolsun.
Onun için Baykal'ı,
halktan "sadakat duygularını incittiği ve kendisine olan güveni sarstığı için
özür dileme"ye çağırdım.
Baykal'ın bundan sonra topluma katkısı olacaksa böyle olmalı diye düşünürüm.
Tamam mıncıklanmasını istemiyorum, "fahşa"nın aleniyet kazanmasını doğru bulmuyorum.
Ama zaafın erdem haline dönüştürülmesi de, toplum değerleri açısından bir tahrip kalıbı niteliği taşıyor.
Bence bizdeki CHP'liler ve Batıcılar, Cameron'u bir kere daha okumalı.
Bir de, Mutlu Tömbekici'nin Vatan'da işaret ettiği "Zamanında Türkiye'de tek eşliliği yasallaştıran bir partinin genel başkanı olarak tek eşliliğe örnek bir
yaşam teşkil etmesi gerekirdi" cümlesi üzerinde düşünmeli. (11
Mayıs 2010)
Bilgi vermeyecekmiş!
Evet, Baykal Hürriyet'e açıklamış. Gazete
balta gibi harflerle bildiriyor:
-Elimdeki bilgileri şimdilik savcıya vermeyeceğim.
Peki nasıl araştıracak savcı "
komplo"yu?
Dünkü yazımda, Baykal'ın evi göstermesini, hatta tatbikat yapılmasını önerdim!
-O evi de göstermeyecekmiş Baykal.
Hükümet komployu araştırsın ama nasıl araştırsın? Hadi bulun cevabını!
12
Eylül tam isabet!
Referandum konusunda YSK, CHP'nin öngördüğü yorumu benimsedi. Referandum kanununu
seçim kanunu gibi değerlendirdi. Bu durumda
referandum 12 Eylül'de yapılacak.
Ne denir? 12 Eylül Anayasası 12 Eylül'de
restore edilecek. Halk böylece daha net değerlendirme yapacak.