"Hava
Kuvvetleri'nde iki tümgeneralin şok
istifalarının ardından bu kez de
Deniz Kuvvetleri, bir ay sonra yapılacak Yüksek
Askeri Şûra'da Koramirallik
terfisine üst sıradan girecek parlak bir
tümamiralinin istifası ile sarsıldı.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda birliklerin tüm
soruşturma, denetim ve incelemelerinden sorumlu birim olan Değerlendirme Denetleme Başkanlığı'nın
komutanı Tümamiral Mustafa Baha Eren, TSK'dan ayrıldı. Kısa bir süre önce komutanlığa
emeklilik ve ayrılma dilekçesi veren Eren'in başvurusu kabul edildi. Tümamiral Baha Eren, geleceğin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı için en güçlü adaylardan biri olarak gösteriliyordu. Bu beklentide bir subayın ayrılığı TSK içinde büyük
sürpriz olarak kabul ediliyor. Çünkü, bir asker için terfiler açısından en kritik dönem Askeri Şûra. Bu nedenle, özellikle böylesine tüm rütbelere birinci sıradan terfi eden bir amiralin de genelde Şûra'yı beklemesi gerekiyordu.
Deniz Kuvvetleri'nde Genel Sekreterlik ve Personel Başkanlığı gibi hassas noktalarda üst düzey
komuta kademesi ile çok yakın çalışan Baha Eren, Deniz Kuvvetleri'nde
Foça ve Aksaz Deniz Üsleri'nde Ege'de kritik rol oynayan muharip birimlerin komutanlığını yapmıştı. Tümamiral Eren, yabancılara satışından önce Oyakbank'ın
yönetim kurulu üyeliğinde de bulunmuştu.
"Sene kaybetmeden 2001'de
kurmay albaylıktan tuğ, 2005'te de tümamiralliğe en üst sıradan terfi eden Eren'in, bir ay sonra Koramiralliğe terfi edeceği dönemde istifası hakkında çeşitli iddialar ortaya atıldı. Beklenmedik istifanın, daha önce
Hava Kuvvetleri'ndeki istifalara benzer bir şekilde özel hayatına ilişkin sebeplerden kaynaklandığı ve Eren'in ordudan ayrılmak zorunda kaldığı ileri sürüldü.
Bununla birlikte, internette dolaşan ve Eren'in tuğamiralliğinde görev yaptığı
Güney Görev Grup Komutanlığı'nda bir
devir teslim töreninde siyasi içerikli sert çıkışlarda bulunan konuşmasından alıntılar da dikkat çekti. İstifanın Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu biri emekli sekiz
deniz kurmay albayın
Ergenekon soruşturması kapsamında ifade vermesiyle ilgisi olduğu yönündeki iddialar da ileri sürüldü; ancak bu iddialar doğrulanamadı."
Haberin girişinde yer alan "Hava kuvvetlerinden iki tümgeneralin şok istifaları..." ifadesi ise,
Mayıs ayının başındaki olayı hatırlatıyordu. O iki istifa ise medyaya şu şekilde yansımıştı:
"HAVA Kuvvetleri, kritik noktalarda görev yapan iki tümgeneralin istifasıyla sarsıldı. Hava Kuvvetleri'nde yükselmek için en önemli makamların başında kabul edilen Hava
Harp Okulu Komutanlığı'na geçen Ağustos'ta atanan
Tümgeneral Sinan Şanlı, geçtiğimiz günlerde görevinden istifa etti. Bir diğer istifa da 1'inci Taktik Kuvvet Komutanlığı'ndan geldi. Ege Denizi'ndeki it dalaşları dahil Hava Kuvvetleri'nin hayati operasyonlarını yapan Taktik Kuvvet'in iki numarası ve Komutan Yardımcısı Tümgeneral Levent
Türkmen, görevinden ayrıldı."
Gerek iki Havacı generalin gerekse iki Denizci amiralin "beklenmeyen ve şok istifaları" tabii ki herkesi "sebepler" üzerinde düşündürüyor.
Acaba neden?
İddialar var ama netleşmiş değil.
Muhtemel ki, Cumhurbaşkanı,
Başbakan ve
Genelkurmay Başkanı, bu konularda kamuoyundan çok daha fazlasını bilmektedir.
Ve muhtemel ki, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın, Genelkurmay başkanı ile görüşmelerinde, Asker içindeki tüm
kural dışı gelişmeler gibi, bu tür istifa olayları da görüşülmektedir.
Ben, bu konularda Cumhurbaşkanı Gül'ün ve Başbakan Erdoğan'ın, önceki
siyasetçilere nazaran daha komplekssiz ve kendine güven duygusu içinde hareket ettiklerini düşünüyorum.
Sabah gazetesinde, bir süre önce Ergenekon Savcıları tarafından ifadelerine başvurulan eski MİT yöneticilerinden Osman Nuri Gündeş'le yapılan
mülakat yayınlanıyor.
Abdurrahman Şimşek'in sorularını cevaplandıran Gündeş, dünkü bölümde, "MİT'in darbelerden siyasetçileri haberdar etmemesi"ni soruyor. Gündeş'in cevabı ilginç:
"MİT darbeler konusunda üzerine düşeni yapmıştır. Yani darbeleri bildirmiştir. Mesela ben 12
Eylül darbesini Bülent Ecevit'e bizzat bildirdim. Bugünkü olaylar konusunda da MİT üzerine düşeni yapıyor."
Evet, aynen böyle diyor:
-Biz darbeleri siyasetçilere bildirdik, mesela ben Ecevit'e
12 Eylül'ü bildirdim.
Bu cevabın içinde "Acaba dönemin Başbakanı Demirel'e darbeyi kim bildirdi?" sorusunun cevabı yok ama herhalde bir bildiren olmuştur.
O zaman ne oldu?
Dönemin siyasetçileri ya uyudular ya gelenin "karşı konulmaz" olduğuna inanıp pustular, şapkalarını alıp gitmeye hazırlandılar...
-Şimdi de MİT üzerine düşeni yapıyor diyor Gündeş.
Peki bu durumda Gül ve Erdoğan ne yapıyorlar?
Muhtemel ki, bildiklerini Askerin en üst komutanı ile paylaşıyor ve gerekenin yapılmasını istiyorlar.
Acaba bu istifalar öyle bir sürecin sonucu mu?
Bunu zamanla göreceğiz.
Ben, bir ara Bülent Arınç'ın "Biz kamuoyunun bilmediği ne badirelerden geçtik!" gibi bir sözünü hatırlıyorum.
Başbakan, son adli yargı-askeri yargı işinde, son derece net ve kararlı göründü.
Acaba bir bildiği olduğu için mi?
Bence hükümet "Şemdinli'den sonra..." diye başlayan kırılmayı kırdı. Bu Türkiye'nin
sivil siyaset süreci adına önemli bir kazançtır.
Bu süreçte sivil siyaset adına en büyük oyunbozan olarak CHP'nin tarihe geçeceği ise kesindir.