Ben, bugüne kadar 28
Şubat'ı hep "
İslam'ı azaltma
operasyonu" olarak niteledim.
Bana göre bu sürecin, Sovyetler'in ve Varşova Paktı'nın dağılması sonrasında oluşturulan yeni NATO konsepti ile alakası vardı,
Türkiye, bu konseptin
pilot bölgesi olarak kullanılmaktaydı, bizdeki güçler, bilinçli bilinçsiz bu konsepte adapte olmuşlardı.
İslam, bütün İslam coğrafyası yanında Türkiye'de de siyasi, sosyal,
ekonomik, kültürel, bürokratik, hatta dış
politika gibi alanlarda "çok olmuş"tu, azaltılacaktı.
İrade MGK bünyesinde oluşturulmuş ve ilk operasyon, Refahyol'un devrilmesi ve Refah'ın kapatılması ile siyasi alanda gerçekleştirilmişti.
Sonra arkası geldi.
Eğitim alanı, en stratejik alan olarak kabul edilmiş ve en büyük operasyon o alanda gerçekleşmişti.
İHL'lerin budanması ana
hedefti.
Bunun için 8 yıllık kesintisiz eğitim getirildi, İHL'lerin orta bölümü kapatıldı,
katsayı tırpanı ile İHL'ye giden çocuğun üniversiteye gidebilme yolları kesildi. İHL mezunlarının puan kesilmeden gidebileceği yüksek okul olarak
İlahiyatların kontenjanı azaltıldı, İlahiyat'a gidiş de böylece zorlaştırıldı. Ayrıca,
Din Kültürü Ahlak Bilgisi öğretmenliği bölümü İlahiyat'tan ayrılarak Eğitim Fakültesi'ne bağlandı ve en sonunda, İlahiyat mezunlarının öğretmen olarak tayini imkansız hale getirildi... Böylece İHL'li çocuğa, "Orayı seçeceksen çileli bir yolculuğa hazır olmalısın" gibi bir
mesaj verildi.
Böylece, diyelim bin kişilik mevcudu bulunan bir İHL'de, öğrenci sayısı 100'e düştü.
Hedef vurulmuştu.
Buna paralel olarak, başörtüsü operasyonu yaşandı. Üniversitelere başörtülü olarak girmek imkansız hale getirildi. Başörtülü olarak kamu görevi yapanların ipi çekildi.
...
Aradan 12 yıl geçti.
28 Şubat ne oldu?
Süreç içinde bir dönem
Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan
Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, "28 Şubat bin yıl sürecek" demişti.
Sürdü mü, sürüyor mu?
İyimser bir bakış, "Sürmedi, sürmüyor" diyebilir.
En azından, ülkenin yaşadığı iklim olarak, 28 Şubatçı çizginin, gayrı meşru olduğuna dair bir geniş mutabakatın oluştuğu, 28 Şubatçı çizginin meşruiyet çıkmazı içinde bocaladığı bir vakıadır.
28 Şubat'ın, diyelim siyasi, ekonomik, bürokratik tahribatının ortadan kaldırıldığı da söylenebilir.
Ama eğitim alanına, yani 28 Şubat'ın en stratejik operasyonuna gelince, orada durmak gerekiyor.
İşte;
-Katsayı tırpanı henüz ortadan kalkmış değil.
-
Başörtüsü yasağı henüz sürüyor.
Bunlar, maalesef "hukuk" zemininde de sürüyor.
Başörtüsü yasağı
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarıyla, katsayı tırpanı da Danıştay'ın kararlarıyla hukuk (!) zırhına bürünmüş durumda.
Ama daha derinde, 28 Şubat karabasanının, eğitim üzerindeki şablonlarının henüz zihinler üzerinden kalkmadığı bir gerçekliği yaşamaktayız.
Katsayı ve başörtüsü ile ilgili "hukuk" boyutundaki tıkanma, 28 Şubat'ın, tek başına "asker işi" olmadığının işaretidir.
Asker o dönemde de "asker" olarak ortada gözükmek yerine, MGK olarak gözükmeyi
tercih etmişti, bugün de asker, "demokrasiyi engelleyen bir güç" olarak 28 Şubat'a sahiplenmeyi tercih etmiyor.
Evet, 28 Şubat tek başına asker işi değildi.
Orada Cumhurbaşkanı
Demirel aktörü vardı. O şimdi devrede değil.
Orada YÖK vardı, o şimdi bünye değiştirerek daha demokrat bir hüviyet kazandı.
"Beşli
Çete" olgusu,
sivil toplumu 28 Şubat'a göre ayar etmişti. Şimdi değişti.
Medya devredeydi, şimdi medya dengelendi artı medya üzerindeki sivil murakabe, 28 Şubatçılığı savunulamaz hale getirdi.
Evet, orada yargı dünyası da "28 Şubat misyonu" üstlenmişti ve halen
Yargı'nın gerçekleştirdiği 28 Şubat çizgisi devam ediyor.
Yargı bunu, "Yargı bağımsızlığı" marifetiyle sürdürüyor. "Ben son sözü söylerim" diyor ve söz, genelde 28 Şubat şablonları içinde söyleniyor.
"Yargı bağımsızlığı...",
evet bu bütün yönetimler için kaçınılmaz. Ancak Türkiye'deki
uygulama "Bağımsızlığın gerçekten
bağımsızlık olması şartıyla..." gibi bir değerlendirmeyi kaçınılmaz kılıyor. Bağımsızlığı hukuk dışılığın zırhı haline getirmemek demek bu. Onun için, yargı deyince "tarafsızlık" konusu Türkiye'de büyük alaka uyandırıyor.
Ben 28 Şubat'ın bittiğini ne zaman söyleyeceğim?
İHL'lerin ve onunla bağlantılı olarak hayatları karartılan meslek liseli çocukları biçen tırpan kalktığında, bir...
Eğitim alanında ve kamu görevlerinde
başörtüsü yasağı kalkıp, ayrımcılık sona erdiğinde, iki...
Belki üç: Siyasetin üzerindeki parti
kapatma terörü bittiğinde...
Belki dört: Yargı, hem zihniyet hem uygulama planında, bağımsızlık kadar tarafsızlıkla da donatılabildiğinde...
Hadi son sözü yazalım:
Yargı en az, asker kadar demokratlaştığında...