Yıllar geçip gidiyor. Hatırlayınca ve kıyaslayınca çok şeyin değiştiğini düşünüyorsunuz. Mekânlar da değişti insanlar da,
eşya da, dekorlar da, alışkanlıklar da.
Ama biraz daha derinlemesine düşünürseniz sebep-sonuç ilişkileriyle değişmiş görünen bazı şeylerin çok da değişmediği kanaati de doğabiliyor.
İnsanların belirli zaafları dün de vardı, bugün de var. Farklılık, tezahür biçimlerinde ve uygulanma metotlarında. İnsanlar eskiden de okumayı, düşünmeyi genellikle sevmiyorlardı. Tatmin
arama hevesleri o zaman da görülüyordu. Gösteriş merakları, yüzeysel ilgiler, güçlü görünme arzuları, şöhrete kavuşma hevesleri hep vardı. Şimdi daha keskin daha çarpıcı hale geldi, daha değişik boyutlar kazandı. Lakin genel tavırlar, yönelişler, tercihler, özleri açısından çok değişmedi.
Bir açıdan, böyle.
Başka bir açıdan bakınca, hem olumlu hem olumsuz farklılıklar da görebiliyorsunuz. Fakat doğru olan, çeşitli açılardan bakmak ve yararlı değerlendirme sonuçları çıkarmaktır. Bunu yaparken bazı hususları
ihmal ediyormuş gibi görünseniz de ona katlanmanız gerekir. Aynı zaaflar yanlışlıklar eskiden de vardı ama şöyle bir fark da vardı: O zamanlarda insanlar zaaflarıyla yanlışlıklarıyla övünmezlerdi ve aynı durumda olmayanlara saygı gösterirlerdi. Yaptıklarını marifetmiş gibi savunmazlardı. Etraflarına özendirici örnek olmaktan çekinirlerdi. Lakin temeldeki nefsanî zaaflar aynı nitelikteydi; derinlik ve yaygınlık dereceleri ile ortaya çıkış biçimleri değişik olsa da.
Sınavlarımız esas itibarıyla benzer özellikler taşıyor ve nefsanî zaaflarımızı yenmemizi gerektiriyor. Buradaki farklılık şöyle oluşuyor: Eskiye nazaran nefse hitap eden etkiler ve aldatıcı cazibeler, bugün çok daha fazla, çok daha renkli. İşin garip tarafı, asgari ihtiyaç seviyesinde de öyle olması... Bizim mahallede bir tek evin telefonu ve
buzdolabı vardı ve hiçbirimiz "ah bizde de olsa" demiyorduk. Hâlbuki şimdi yeni evlenen çift için, derin donduruculu buzdolabı, otomatik
çamaşır bulaşık makineleri,
fırın, elektrik süpürgesi, mobilyalar, mutfak
banyo dolapları, kalorifer yahut
kombi vs. hepsi asgari ihtiyaç cümlesinden. Yani ev kurmak için
küçük bir servet lazım! Bizim çocukluğumuzun evinde divanlar vardı;
akşam yatak olurdu, gündüz oturma yeri! Asgari ihtiyaç seviyesinde yaşamak çok daha kolaydı. Tek elektrikli cihazımız radyoydu. Nefsimiz çok zorlanmıyordu. Birkaç istisna dışında herkes öyleydi.
İyi okullarda bedava okuyup, biraz gayretle, istediğimiz fakülteye girebilirdik, orada da bedava okuyup kolayca iş bulabilirdik.
Televizyon görüntülerinin, internet dehlizlerinin sınırsız özendirme tahrikleri de yoktu.
Şimdi konfor kolaylaştırmaları varsa da denge zorlukları daha çok. Sosyal
sınavlar çok daha ağır. Ben bunları gözeterek "hayat zorlaştı" diyorum. Şimdi okuyup bir meslek sahibi olmak, bir ev kurup evlenmek, bir çocuğu büyütüp yetiştirmek, çok ciddi bir
ekonomik problem. Hele babadan kalma bir evin yoksa! Evet, dün elde çamaşır yıkamak çok zordu, şimdi makinede yıkamak kolay, o kolaylaştırıcıların çerçevelediği hayat şartları ise çok ağır ve çok zor.
... Asgari ihtiyaçlar bu haldeyken, azamiye doğru heveslenmek, böyle bir nefsanî dürtüden kurtulamamak, işleri daha çapraşık hale getiriyor. Şartları zorlamak, bulunduğu yerden bir adım daha ileriye zıplamak için bazı insanlar çırpınıyor. Sahip olunanların şükürle tadına varmak değerini bilmek, onları bir mutluluk vesilesi haline getirmek duyguları unutuldu. İşte bunun mazereti yok. Çocuklar bile hiçbir oyuncaktan tat alamıyor, çabucak bıkıp yenisini istiyor. Ve evlerimiz çok dar; büyük anneler dedeler hiç sığmıyor! Hele bunun hiç mazereti yok. Eskiler yenilere bazen acıyıp bazen kızmakta haklı.
Dünya'nın ve eşyanın değişmesi apaçık görülüyor; asıl mesele insanın ne yönde nasıl değiştiğidir. İnsanın değişimi kompleks(karmaşık) ve çelişkili... Artı'ları eksi'leri iç içe geçmiş, bol bol "ama" parantezleri var. Alphonse Daudet'nin Altın Beyinli Adam'ına bir Altın Yürekli Adam hikâyesi eklenebilir. Değişimin keyfiyet bilançosunu hiçbir muhasebe tekniği ile tam olarak çıkaramayız.