Karı-koca geçimsizliği,
aile içi iletişimsizlik, ebeveyn-çocuk ilişkileri ekseninde bu köşede yazılar kaleme almayı baştan beri hiç düşünmedim.
Bu konular ayrı uzmanlık gerektiren bir alan. Yalnız geçenlerde aldığım bir e-
posta mezkur kanaatimi, eşe karşı gösterilen tavrın din ile gerekçelendirilmesi nedeniyle değiştirdi. Çünkü birazdan örneklerini kısaca sunacağım ve geçimsizlik nedeni olan davranışlar dinimiz böyle emrediyor diye yapılıyormuş koca tarafından.
Mevzu şu; problemi dile getiren e-postadaki ifadelerden hareketle anlatmaya çalışayım: "4 çocuklu bir kadının
mesai mefhumu olmaksızın 24 saat çalışması ve hiç takdir görmemesi; evde çamaşırı, bulaşığı yıkayanın makineler olup hanımın hiçbir iş yapmaması; çocukların her türlü
bakım ve görümünün kadının asli vazifesi olup
babanın hiçbir sorumluluğunun bulunmaması; mutfak işleri,
misafir ağırlama, koca tarafının başta kayınpeder ve kayınvalide olmak üzere her türlü ihtiyacına koşma ama aynı ölçüler içinde kadının kendi anne-baba ve akrabaları ile münasebete geçmesine izin verilmemesi, kocaya kayıtsız şartsız itaat, aynı çizgide ama aile sırrı içine girdiği için anlatılamayacak başka tavırlar ve nih
ayet bütün bunları dinin emrediyor oluşu! Zihniyet şu: Din böyle emredince, kadına düşen itaatten başka ne olabilir ki? Din bu yetkiyi erkeğe vermişse, erkek nasıl başka türlü davranabilir ki!?
Problemin anlaşıldığını düşünüyorum. Öncelikle, söz konusu problemin sadece bugün değil ve sadece bizim de değil, belki de ilk insandan bu yana bütün insanlığın problemi olduğunun bilincinde olalım. Kocanın bu tavırlarını din ile temellendirmesinden hareketle problemi ne dünün ne de bugünün İslam'ına mal etmeyelim. Aksine medeniyetin beşiği sayılan Batı dünyasında hem dün hem bugün karı-koca münasebeti içinde aynı veya benzeri problemler kendi dinleri ile bağlantılı veya bağlantısız şekilde yaşanıyor.
Bana göre burada asıl rolü oynayan, dinden ziyade kültürdür, örftür, âdettir. Bazı dinî değerlerle bu kültürün, örf ve âdetin beslenmesi tabii ki inkâr edilmez bir gerçektir. Fakat o dinî değerlerin gerek dayanmış oldukları kaynak, gerekse haklı olarak şikâyet konusu olan davranışlara dayanak olup olmayacakları her zaman tartışılabilir, nitekim tarih boyunca tartışılmıştır da.
İkinci husus; sözün gelip dayandığı bu noktada soracağımız bir soru; madem bütün bunlar dine dayandırılarak yapılıyor, o zaman şu soruyu sormak hakkımız olsa gerek: Hangi din? Dinin temel kaynakları Kur'an ve
sünnet olduğuna göre hangi ayet, hangi hadis kayıtsız şartsız kadının kocasına itaatini emrediyor? Dikkat edin kayıtsız ve şartsız diyorum. Hangi ayet ve hangi hadis, ev içinde, gerek
ev işleri gerek çocukların bakım-görüm, eğitim ve öğretimine ait her işi kadının sırtına yükleyip, kocaların hiçbir sorumluluğu yok diyor? Efendimiz'in "Sizin en hayırlınız hanımlarına iyi davranandır." (Buhari, Nikâh, 43; Müslim, Fedail, 68) hadisini nereye koyacağız? Yine Efendimiz'in eline
iğne iplik alıp elbiselerdeki sökükleri dikmeye kadar uzanan ev işlerinde hanımlarına yardımcı olmasına nasıl yorum getireceğiz? Yoksa Hz. Peygamber'in bizlere örnek insan olması sadece namaz, oruç, hac gibi
ibadet hayatı ile mi sınırlı? Eğer öyleyse buna dair
delil nerede? Eğer değilse veya delil yoksa, Efendimiz'i aile hayatında da bir koca, bir baba veya bir
dede olarak örnek almak gerekmez mi?
Şunu anlamıyorum; ikili münasebetin söz konusu olduğu hayatın her safhasında hak ve ödevler birlikte mütalaa edilir. Alış-veriş akdinden tutun, devlet-vatandaş ilişkisine kadar her yerde yapılan
kanuni veya örfî bütün düzenlemeler bu genelgeçer kaide etrafında yapılır. Aile hayatı bunun dışında değildir ve olamaz.
İnsanın kocaya şunu diyesi geliyor; bunları yapma ama yapıyorsan da dini buna alet etme.