Ziyne
satışı; veresiye satılan malın satıcı tarafından,
akit biter bitmez ikinci bir akitle peşin olarak geri alınmasıdır. Teverruk satışı, bir malın taksitle alınıp üçüncü bir şahsa peşin satılmasıdır.
Vefa satışı, satılan malın bedeli belli bir müddet sonra alıcıya iade edildiğinde malın satıcı tarafından geri alınması demektir. Bu satışta alıcı malı bir başkasına satmayacağını garanti etmektedir. Vefa satışı denmesinin de sebebi budur. İstiğlal satışı,
vefa satış akdi ile alınan malın alıcı tarafından bizzat kullanılması veya kiraya verilmesidir ki satıcı paranın tamamını getirip geri alıncaya kadar olan zamanda alıcının kâr elde etmesini sağlar.
Birer cümle ile tariflerini yapmaya çalıştığımız bu akit çeşitlerinin fıkhi hükümlerini, bu hükümlere ulaşılırken fakihler arasında yapılan uzun boylu müzakereleri şimdilik bir kenara bırakalım ve bunların birleşmiş olduğu ortak paydayı arayalım. Bu kavramların birleşmiş olduğu ortak payda
sermayedir. Ticari bir yatırım yapacak, işleyen ticaret çarkını döndürecek veya gündelik hayatını idame ettirecek kişi veya şirketlerin finansman ihtiyaçlarını temin eder bu satış çeşitleri.
Burada karzı hasen, ödünç,
ortaklık, taksitli satış, selem dediğimiz para peşin mal vadeli, kiralama gibi akit çeşitleri de aynı amaca matuf değil mi gibi bir soru geliyor insanın aklına. Evet, son tahlilde öyledir ama iyne, teverruk, vefa ve istiğlal akitleri ihtiyaçların, zaruretlerin ortaya çıkardığı ve
hile-i şer'iyye adını verdiğimiz meşru çareler kategorisinde yer alır. Niçin meşru çare? Çünkü karzı hasen, selem vb. ikinci kategorideki akitler tüccarın ihtiyacını, ihtiyacı olduğu ölçüde karşılamıyor. Bu durumda tüccarın karşısına çıkan yol;
faizli
kredi. Faiz ise
haram. Öyleyse hem harama bulaşmama hem de işini devam ettirme için bir yol bulunmalı. İşte ilk satış çeşitleri bu ihtiyacın ürünü olan akitler.
Pekala günümüzde nasıl? Değişen bir şey yok. Hatta ihtiyaç ve zaruretler katlanarak devam ediyor.
Sanayi devrimi ve sonrasındaki ticaret, eskilere nisbetle çok daha büyük meblağlarla yatırımları gerektiriyor. Amortisman,
işletme, reklam ve pazarlama giderleri başlı başına bir sorun. Globalleşen dünya,
ulaşım ve iletişimdeki baş döndürücü gelişmeler, kaide ve
kural tanımayan acımasız
rekabet uygulamaları sözünü ettiğimiz zaruretin dayanakları.
Bu durum günümüz fukahasının da
erken dönemlerdeki iyne, teverruk, vefa istiglal'e benzeyen başka satış çeşitlerini devreye sokmasına vesile olmuş. Amaç aynı: faize bulaşmadan sermaye ihtiyacını karşılamak. Çağdaş murabaha, leasing dediğimiz finansal kiralama, işlem hacmi ve meblâğ farkı mahfuz teverruk akdi gibi commodity (ticari mal veya ticaret) ve reverse murabahası ve son olarak kredi
kartı. Murabahayı anladık ama diğerleri isimlerinden de anlaşılacağı gibi bizim dünyamıza ait olmayan kavramlar diyebilirsiniz. Haklısınız; ama unutulmaması gerekli olan şey şu: Fukaha bu işlemlerin mahiyet ve tatbikat modellerinde değişiklikler yaparak onları İslami kaide ve kurallarla teoride çakışmayan bir şekle irca etmiştir.
Sonuç; geçen haftaki yazımızda da belirttiğimiz gibi hayat devam ediyor ve bizler bugünün çocuğu olarak günümüzü yaşıyoruz. Dünü bugüne taşımak imkânsız. Ama dünden ilham alıp geleceği de şekillendirecek ölçüde bugünü yaşamak mümkün. Ecdadımız bu felsefeden hareketle dinin belirlediği kırmızı çizgilere
tecavüz etmeden, haramı
helal yapmadan ticari hayatta sermaye/finansman sağlama konusunda karşılaştıkları zorlukları ortaya koydukları akit modelleri ile aşmışlar. Aynı şey bugün bizler için geçerli. Çünkü ticaretin doğası değişmiyor. Katılım bankaları ve bu bankaların uygulayageldikleri çağdaş murabaha, commodity murabaha ve kredi kart akitleri bu ihtiyaç ve zaruretin ürünleri. Yalnız pratiğe intikal ettiğinde teorik safhada kılı kırk yararcasına belirlenen kurallardan sapmamak şartıyla.