‘Yeni yılınız kutlu olsun, nice nice yıllara’ diyelim de, bu ‘yükümlülük’ üzerimizden kalksın ve bir an önce konumuza dönelim.
Konumuz, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün
rektör atamaları...
Beklenen oldu ve
İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne Prof. Dr. Yunus Söylet atandı.
İyi mi oldu?
Kötü de olmadı.
Hiç de hak etmedikleri halde kendilerini ‘takdir makamı’na oturtup ‘etik,
demokrasi, ilke’ diye bol keseden
akıl dağıtan ağzı bozuk serseri takımının değil, Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği oldu.
Eskiden Sezer’in dediği oluyordu.
Kulakları çınlasın... Sezer dediğini ‘olduruyordu’ ama, bir taraftan da şaşırtıyordu.
Hadi
seçim sonuçlarını dikkate almasın...
Ki, almıyordu.
Tabiri amiyane ile YÖK’ün yaptığı sıralamayı da sallamasın...
Ki, sallamıyordu.
Hiç değilse ‘finale kalmış’ ilk üç adaydan birini rektör olarak atasın, değil mi?
Hayır...
Herkeslere inat, gidip listenin en dibindeki ismi çekip çıkarıyordu. Bunlar da, genellikle, yüzde 10’un altında oy almış kişiler oluyordu.
Kimsenin aklına bu durumu eleştirmek gelmiyordu.
Mesela,
Aydın Doğan’ın organları konuyu manşete taşımıyordu.
Bu organlarda iş tutan ‘sonradan görme solcularımız’ susuyordu.
Hep şahane, hep mükemmel, hep hayran olunası tepkiler veren
Baykal hiç oralı olmuyordu.
Evet, rektör atamalarında Cumhurbaşkanlarına tanınan geniş yetkiyi eleştirelim. Yasaların verdiği yetkiyi kullanan Gül’ü ‘demokratik davranmamakla’ suçlayalım. Artık bu işe bir çeki düzen verilmesi gerektiğini yüksek sesle dile getirelim.
İyi de, bu zamana kadar aklınız neredeydi?
Evren’e gücünüz yetmez...
Korkarsınız...
Sonra da oturup, ‘Ne
şeker, ne tonton adammış’ şeklinde yazılar yazarsınız.
Ülkeye şöyle ‘sofistike’ tarafından ‘kansız’ bir
darbe hediye eden
Demirel’e toz kondurmazsınız...
Sezer’in her yaptığını alkışlamaktan helak olursunuz...
Sıra
Özal ve Gül’e gelince bedavadan başımıza ‘demokrat’ kesilirsiniz?
Hiç utanmaz mısınız?
Hiç yüzünüz kızarmaz mı?
Hiç, ‘Bir gün biri çıkar... Ne ikiyüzlü yaratıklar olduğumuzu suratımıza çarpar’ diye endişeye kapılmaz mısınız?
Ne biçim insanlarsınız siz?
Hep şahane, hep mükemmel, hep ‘hayran olunası’ tepkiler veren Baykal buyurmuş ki, ‘Cumhurbaşkanı ciddi bir
hakemlik görevi olmasına rağmen, Gül bunu yapamıyor. Son
rektör ataması göstermiştir ki artık Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığından söz etmek mümkün değildir. YÖK’te yapılan atamalarla üniversiteler
AK Parti’nin kontrolüne geçmiştir.
İstanbul Üniversitesi’ndeki atama bunun göstergesidir...’
Öyle midir?
Sezer’in yaptığı atamalar neyin göstergesiydi ve üniversiteler kimin kontrolündeydi?
Neden
itiraz etmediniz?
Neden Gül’ü ‘hakem’ olmaktan çıkaracak YÖK Yasası’na vaktinde karşı çıkmadınız?
Neden ayağınıza kadar gelmiş ‘anayasayı değiştirme’ fırsatını teptiniz?
Hadi, AK Parti’nin patronajındaki anayasa değişikliğine sıcak bakmıyorsunuz. Onlar köylüdür, gericidir,
Ergenekon karşıtıdır, şudur budur...
Peki sizin neden bir YÖK Yasası ve anayasa değişikliği öneriniz yok?
Hem ‘
uygulama’dan şikayet ediyorsunuz, hem de uygulamaya meşruiyet sağlayan yasaların değiştirilmesine karşı çıkıyorsunuz...
Yeni bir yıla girdik ama siz hálá eski kafadasınız...