Buradaki ‘başkan’, kendisinde
mahkeme yetkisi vehmeden illegal ‘
Basın Konseyi’nin değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi dahi
teklif edilemez başkanı çok değerli başyazar
Oktay Ekşi...
İyi bir adamdır aslında...
Bir defasında (bir panel sonrasında), ‘okur süsü’ vererek yanına sokulmuş, ayaküstü bazı sorular sormuştum.
Hani, ‘empatinin dibini bulmak’ derler ya...
Sorularımı cevaplandırırken empatinin dibini bulmuş, adeta güzelliklerden güzellikler sunmuştu.
Nasıl anlayışlı, nasıl müşfik, nasıl da ılıman bir adamdı...
Lakin bu ‘müşfik’, ‘ılıman’, muhatabına empatilerden empati beğendirmeye çalışan ‘iyi adam’, ne hikmettir bilinmez, yazıya oturunca metamorfoz (başkalaşım) geçiriyor, tabirimi mazur görsün canavarlaşıyor ve adeta kaleminden kan damlıyor.
Eee, böyle de olmuyor işte.
Sanki muhalefete konuşlanmış ve kim ne derse desin, hangi doğru adımlar atılırsa atılsın, aksini iddia etmek zorundaymış gibi...
İnsanın aklına bazen kötü şeyler geliyor...
Basınımızın
amiral gemisinde, acaba, ilan edilmemiş bir ‘görev paylaşımı’ mı var ve bazı yazarlar sırf ‘kontenjan değerleri’ yüksek olduğu için mi köşelerinde mahfuz tutuluyorlar?
Enis ve Cüneyt hükümet canibinin hoşuna giden şeyler yazacak...
Şanlıurfalı ‘Beyaz Türk’ Bekir,
Emin Çölaşan’ın boşluğunu dolduracak...
Bidon kafa, üçüncü sayfa müdavimlerinin ve lumpen okurların gönlünü hoş edecek...
Entelektüel kontenjanından geçinen
Özdemir İnce, bazen saçmalasa, çoğu zaman gülünç durumlara düşse de, ikinci cumhuriyetçileri ve liberalleri kollayacak.
Mehmet Yakup Yılmaz,
Aydın Doğan’ın kanlılarıyla hesaplaşacak.
Ertuğrul Özkök ortadan gidecek ve hem nalına hem mıhına vuracak.
Eh,
Oktay Ekşi de, sanki memlekette iyi şeyler olmuyormuş, sanki
ekonomik göstergeler olumlu değilmiş, sanki enflasyon tekli rakamlara düşmemiş, sanki özgürlükler konusunda bazı ‘olumlu adımlar’ atılmamış, sanki terörle mücadelede görülebilir bir başarı elde edilmemiş gibi, her şeye muhalefet edecek.
Mesela, ‘
Alevi iftarı’na katılan
Başbakan’ı ‘din üzerinden
siyaset yapmak’la suçluyor. Hatta, daha da ileri gidiyor, yine Başbakan’ın ‘Mahkeme, cemevlerinin ‘mabet’ sayılmayacağına ilişkin bir karar almıştır ama, bu konuda yapılması gereken şeyler varsa yasal düzenlemeyle hallederiz’ mealindeki sözlerini bir ‘dehşet ve
ihanet tablosu’ içinde sunuyor.
Başörtüsüyle ilgili değerlendirmesi daha da vahim...
Tamamen bir ‘özgürlükler’ sorunu olan ve basit bir ‘
hizmet alanlar, hizmet verenler’ formülasyonuyla çözülebilecek bu meseleyi, bambaşka bir alana taşıyarak hem ‘kötü görev’ örneği sergiliyor, hem de başörtülüleri Mussolini’nin ‘Kara Gömlekliler’ine benzeterek çok ayıp ediyor.
Bir Başbakan, ‘Velev ki, bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz?’ diyemezmiş...
Buna hakkı yokmuş...
Mussolini’nin ‘Kara Gömleklileri’ ile
Hitler’in ‘Gamalı Haç’lıları da suç sayılan bir şey yapmıyorlarmış, hatta ‘
bıçak’ da masum bir aletmiş ama toplumun huzurunu bozacak bir eylemde kullanıldığı zaman ‘suç aleti’ haline geliyormuş...
Kafası böyle çalışıyor işte Oktay Ekşi’nin...
Tamam, kontenjan değeri yüksek, yerine yenisini ikame etmek de zor ama...
Olmuyor...
Böyle hiç olmuyor.