Meğer ne çok ‘heveskár’ varmış.
Hiç aklınıza gelmeyecek isimler, hiç bu taraklarda bezi olmaması gereken kişiler,
AK Parti kapatıldıktan sonra oluşacak siyasi boşluğu doldurmaya amade bir görüntü içinde ortalıkta dolanıp duruyorlar...
İnsanın, neredeyse, ‘
Abdurrahman Bey oluşumcuları umutlandırmak için mi açtı bu davayı?’ diyesi geliyor.
Mustafa
Balbay kardeşimiz, hatırlayacaksınız, ‘Hadi düşün peşime’ diyecek bir Süleyman
Demirel’den, ‘ışık içinde yatasıca’
Bülent Ecevit’ten medet umuyordu.
Umutsuz olmamız için bir neden yokmuş.
Pekala bir Demirel ve Ecevit bulunabilirmiş.
Hem,
Hüsamettin Cindoruk ne güne duruyormuş, estek köstek...
Projeksiyon şu:
İktidar partisi kapatılacak, Cumhurbaşkanı Gül ve
Başbakan Erdoğan’a
siyaset yasağı getirilecek; ‘
kapatma davası’ndan oylarını artırarak çıkacağı hesaplanan AK Parti ‘başsız’ kalacağı için, aslında ‘umulan’ oyları toplayamayacak.
Bu oylar sol partilere de dağılmayacağına göre ne olacak?
Ne mi olacak?
Çok kolay.
Şarabın tadından başka her şeyiyle ilgili olan, eşinin başını kapatmasını hafiften yadırgayan, çocuklarına ‘çok farklı bir eğitim’ veren
Abdüllatif Şener bir parti kuracak ve merkezkaç oyların tümünü toplayacak.
Buna ‘Latif abi formülü’ deniyor.
Latif abi, adı üstünde, hem parlamento dışı muhalefetin görmek istediği ölçülerde ‘latif’ bir kişilik, hem
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, hem icabında devletçi, hem yerine göre ‘korumacı’, hem de AB’ye karşı... Karşı olmasa bile, en azından ateşli bir
taraftar değil. Üstelik, Mülkiyeli olması hasebiyle hafiften komünist. Boş bulundukça Nazım’dan dizeler patlatıyor. Daha ne?
Peki, Latif abi ne diyor bu işe?
Latif abi şu anda birtakım makaleler yazıyor. Önümüzdeki üç ayı dolu... Bu süre içinde bizleri kendisinden mahrum bırakacak.
Hele şu üç ay bir geçsin, makaleler bitsin, daha doğrusu AK Parti’nin kapatılıp kapatılmayacağı ortaya çıksın, ‘milleti’ de ona böyle bir görev tevdi ederse neden olmasın.
Olur...
Bir taraftan Latif abi, bir taraftan
Süheyl Batum çok güzel bir
iktidar-muhalefet dengesi oluştururlar.
Böylece
Ergenekon çetesinin
darbe yapmasına gerek kalmaz.
Mütekait cuntacılar da, sabahın dördünde yataklarından alınıp götürülmeyecekleri, yani buna lüzum kalmayacağı için rahat bir uyku çekerler.
Tabii, Süheyl Batum’un öncelikle rakiplerinden kurtulması, yani Deniz
Baykal,
Haluk Koç ve
Tuncay Özkan unsurlarını hayırlısıyla bertaraf edip CHP’nin başına geçmesi gerekiyor.
Bu nasıl olacak, derseniz bilmiyorum.
Bugüne kadar ‘özgürlükler’le ilgili sadra
şifa bir tek cümlesi bulunmayan Süheyl Batum solda aranan kan olur mu?
Sanmıyorum.
Bu hem CHP’ye, hem de yüce Türk milletine
hakaret olur.
Haa, bir de
İlhan Kesici vardı.
Milleti ona bir türlü görev tevdi etmediği için ‘çarşının karışmasını’ bekleyen kıymetli dostum
İlhan Kesici.
Mesut Yılmaz da bekliyormuş...
Kriz tırmanacak, merkez sağda bir boşluk oluşacak, aranan isim bulunamayacak, Latif abi makalelerinden başını kaldıramayacak, Mesut Bey de çıkıp ‘İşte ben... Buradayım ya!’ diyecek.
Bütün bunlar iyi hoş da, bir de ‘
sandık’ diye bir şey vardı.
Hani, içine ‘oy’ denilen kağıt parçacıklarını tıkıştırdığımız, altı kenarlı, sekiz köşeli ahşap kutu...
Ben de kıymetli oluşumculara bunu hatırlatmak istiyorum.