Bayramlarda genellikle hoş, latif, ‘barış rüzgarları’ estiren yazılar yazılır.
Filmlerden söz edilir.
Kitapların dünyasına girilir.
Komik anekdotlar aktarılır.
Ben sataşmak istiyorum...
Bilmiyorum, ‘rahatsız’ bir adam mıyım ben?
Bugün, kendimi, giderek ‘terbiyesiz yazarlar kulübü’ne dönüşen bir büyük gazetemizin içler acısı durumunu yazmaya koşullamıştım.
Elim varmadı.
Daha doğrusu, üşendim.
Kitaplardan da söz etmek istemiyorum...
Çok sıkıcı...
Şimdi, ‘Bırakın Masumiyet Müzesi’ni, Karamazof Kardeşler’i okuyun... Dostoyevski kalın geliyorsa, Lawrence Block okuyun’ diyeceğim ama, nasılsa okumayacaksınız.
En iyisi, şu ‘
Ramazan’ ile ‘Şeker’ olayına gireyim.
Geç kaldım ama, olsun.
Ramazan ve Şeker karşıtlığından (yahut kavramlaştırmasından) muhalefet süzmeye çalışanların durumu, geç de olsa, bir yazıyı hak ediyor.
Konuyu (
tartışmayı)
Başbakan açtı, biliyorsunuz.
Ramazan Bayramı’na ‘Şeker Bayramı’ diyenlere verip veriştirdi.
Bazı
arkadaşlar da fırsatı kaçırmadı.
Başbakan ne yapmaya çalışıyormuş?
Türkiye’yi bölüp parçalamak, çatışma eksenlerine bir yenisini daha mı eklemek istiyormuş? Eskiden Ramazan kardeşimizle, Şeker arkadaşımız arasında kayda geçirilmemiş bir barış ve dostluk varmış... Kimse kimsenin hayatına müdahale etmezmiş... Herkes herkese saygılıymış... Falan filan.
Mümkündür.
Böyle düşünenler çıkabilir.
Fakat, eskiden, sanıldığı gibi, Ramazan kardeşimizle Şeker arkadaşımız arasında bir dostluk yoktu.
Bir düşmanlık da yoktu.
Zımni bir barış vardı.
Birbirlerini tanımazlardı çünkü.
Çünkü, kesişmezlerdi.
Çünkü aynı mahallelerde oturmazlardı. Aynı mekanlarda boy göstermezlerdi. Aynı okullara gitmezlerdi. Aynı kitapları okumazlardı. Aynı filmleri izlemezlerdi.
Kendi gettoları içinde kalmaları koşuluyla birbirlerinin varlığına saygı duyarlardı.
Hepsi bu kadar...
Ramazan kardeşimiz palazlanıp
siyasetin merkezinde yer almaya başlayınca, hesapta olmayan (belki de hesapta olan) birtakım sorunlar da baş gösterdi ve Şeker arkadaşımızın o kadar da ‘
şeker bir arkadaş’ olmadığı ortaya çıktı.
Bazı köşe yazarları, konuyu Başbakan’a laf sokmak için fırsat kabul edebilirler. Etsinler... ‘Utan Başbakan’ yazmaktan yeğdir.
Fakat, konu ‘güncel siyaset’in konusu değil...
Sosyolojinin konusu...
Deniz
Baykal da bunun farkında.
Mesela bayram mesajında şöyle diyor: ‘
Yetim hakkının yenmediği nice şeker bayramlarında buluşmak dileğiyle milletimizin ve
İslam dünyasının Ramazan Bayramını içtenlikte kutlarım.’
Görüyorsunuz değil mi?
Hem ‘tartışma’ üzerinden siyasi rakibine laf gönderiyor. Hakkıdır, gönderebilir.
Hem de Ramazan ile Şeker’i aynı cümle içinde kullanarak (kendince bir uzlaştırma girişiminde bulunarak) bu ‘sosyoloji’ye işaret ediyor.
Bence Ramazan’ın hakkını Ramazan’a verelim.
Sorun kalmayacaktır.
Şeker’in durumuna ondan sonra bakarız.
Korkmayın, maraza çıkmaz.
Çünkü Ramazan, sandığınızdan daha ‘sağduyulu’ bir kardeşimiz...