Islak
imzacı ve “irticayla mücadele plancısı”
Albay Dursun Çiçek, Deniz
Baykal’la görüştüğünü iddia ediyor... Baykal, “
Hayır, asla ve kata böyle bir görüşme olmadı” diyor.
Hangisi yalan söylüyor?
Dursun Bey yalan söylüyorsa, bugüne kadar kendisinden sadır olmuş sözlü ve yazılı beyanları,
ıslak imza meselesinde takındığı “münkir” tavrı yeniden g
özden geçirmemiz gerekecek.
Baykal yalan söylüyorsa, aynı şekilde, bu zattan sadır olmuş sözlü ve yazılı beyanları da yeniden gözden geçirmemiz gerekecek.
Hadi Dursun Bey’in beyanını geçerli kabul edelim...
Bir asker, bir
siyasetçiyle ne görüşür, hangi konuda
yardım ister?
Üstelik, sıradan bir asker değil karşımızdaki. Hakkında ciddi suçlamalar var. İddiaya göre, siyaset alanının daraltılmasını, hatta külliyen ortadan kaldırılmasını istiyor ve bu konuda bazı “yararlı çalışmalar” içinde.
Soru şu:
Biricik görevi siyaset alanını daraltmak, hatta “tümüyle ortadan kaldırmak” olan bir “
muvazzaf asker”, biricik görevi siyaset alanını
tahkim etmek olan bir siyasetçiyle ne görüşür, hangi hususları paylaşır?
Bu soruları çoğaltabilirsiniz...
Baykal’ın beyanını geçerli kabul edersek...
Biricik görevi siyaset alanını daraltmak olan bir muvazzaf asker, biricik görevi “siyaset alanını tahkim etmek” olan bir siyasetçi hakkında, “onunla görüştüm” deme cesaretini, hatta cüretini nereden alır?
Kim yalan söylüyor, bilmiyorum ama, arada sırada “doğru” söyleyenler de çıkıyor.
Mesela?
Mesela,
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı
Yekta Güngör Özden...
Halk arasında, “her doğru her yerde söylenmez” diye bir laf vardır. Dursun Bey’le Deniz Bey’in başı yalan söylemekten, Yekta Bey’in başı da herhalde doğru söylemekten derde girecek.
Nasıl mı?
İşte Yekta Bey’in “doğruya doğru” beyanları otuz iki kısım tekmili birden: “Demokratik siyasal yaşamın yadsınmaz öğesi bildiğim siyasal partilerin gereğine, yararına, partili olmanın
genç yaşlardan başlayarak çağdaş yurttaşlık niteliğine katkısı olduğuna içtenlikle inanıyorum. 1951 sonundan 18.1.1979 tarihine kadar aralıksız CHP’de çoğu hukuksal değişik görevlerde bulun
dum...”
Neymiş?
18 yıl boyunca CHP’de “çoğu hukuksal” değişik görevlerde bulunan
Yekta Güngör Özden, CHP’yle bağı sona ermeden, yani 11.1.1979’da
Anayasa Mahkemesi asil üyeliğine seçilmiş, ardından başkanlığa getirilmiş, ama
kıyamet kopmamış... Baykal çıkıp, “yargı siyasallaşıyor, cumhuriyet elden gidiyor” diye bağırmamış... Muarızları CHP’yi “devleti ele geçirmekle” suçlamamış... Yüksek yargı kurumları “kararlı direniş”e geçmemiş...
Demek ki olabiliyormuş...
İşin ilginç tarafı ne, biliyor musunuz?
Kenan
Evren darbe yapıp anayasayı ortadan kaldırdığında, darbecilere ilk “teşekkür ziyareti”ni anayasayı korumakla görevli Anayasa Mahkemesi üyeleri yapmıştı. Aralarında Yekta Güngör Özden de vardı ve “18 yıl boyunca çoğu hukuksal değişik görevlerde bulunduğu” partisini kapatanların elini sıkmıştı.
Ne korumaya ant içtiği anayasayı, ne de 18 yıl boyunca “çoğu hukuksal değişik görevlerde bulunduğu” CHP’yi kurtarabilmişti.
Demek ki her doğruyu her yerde söylememek lazımmış.