İnternet sitelerinde “ıslak
imzacı”
Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı dolaşıyor.
Bu “
ses kayıtları”yla ilgili düşüncelerimi daha önce dile
getirmiştim.
Kim dinliyor, kim kaydediyor, kim internet sitelerine
servis ediyor, bilmiyorum.
Bildiğim şu: Bu yapılan suçtur.
Kim bakıyorsa bu işlere; artık
savcılık, artık istihbarat kurumları, artık
mahkeme; derhal bu duruma el koymalıdır. Gerekirse “yeni” ve “ek” yasalar çıkarılmalıdır. Bilgi ve görüntü kirliliğine yol açan, özel hayatları cehenneme çeviren bu dinleme skandallarının önüne
geçilmelidir.
Sitelerde dolaşan ses Dursun Bey’e mi aittir?
Bu konuda fikrim yok.
Dursun Bey’e aitse de vahim... Ait değilse de vahim.
Mesela, bir yerde şöyle bir şeyler söylüyor meçhul konuşmacı: “Tek başıma yel değirmenleriyle savaşır gibi savaşıyorum. Kime karşı? Başbakana karşı,
siyasete karşı, ona karşı, buna karşı savaşıyorum. Eşşek kadar kurum pazarlık yapıyorsa yazık yani.”
Konuşmacı, belli ki, birilerine
dert yanıyor.
Bir şeyler yapmış... “Yel değirmenleri” olarak tavsif ettiği birilerine karşı savaşmış... Karşısına Başbakanı, siyaset kurumunu, şunu bunu almış... Taltif edileceğine, birtakım yaptırımlarla karşı karşıya bırakılmış... O da “
isyan” sadedinde esip gürlüyor.
Ben de şunu merak ediyorum:
Meçhul konuşmacı bir askerse... Ki, beyanlarından asker olduğunu, elan bir kışlada “
muvazzaf” bulunduğunu anlıyoruz... Bir askerin görevi, üstelik biricik sorumluluğu “sınır güvenliğini korumak” olan
bir askerin görevi Başbakana, siyaset kurumuna, şuna buna karşı savaşmak mıdır?
Bu savaş karşılığında kimler tarafından ödüllendirileceğini düşünüyordu muvazzaf subayımız? Kimlerden söz aldı? Arkasında ne gibi bir
destek vardı? Bu destek, “kurumsal” bir destek miydi?
Ses kaydından şunu da
anlıyoruz:
Meçhul konuşmacı “yel değirmenleri”yle savaşırken, ne olmuşsa olmuş, deşifre olmuş ve başı belaya girmiş... Birileri de, onu bu badireden
kurtarmaya çalışıyor. Kurtarma çalışmaları çerçevesinde yapılan işlerden biri de, belli bir kurumla “pazarlığa” oturmak.
Buradaki “birileri”
Genelkurmay Başkanlığı mı?
Kendisiyle pazarlığa oturulan kurum
Başbakanlık mı?
Bilemiyoruz.
Eğer böyleyse, meçhul konuşmacının bu durumdan hoşnut olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ona kalsa, hiç pazarlığa oturulmamalı. Hatta, pazarlığa oturulan kuruma (Başbakanlığa)
hesap dahi verilmemeli... “Eşek kadar kurum, (yani
Genelkurmay Başkanlığı) pazarlık yapıyorsa, yazık yani...”
Ses kaydının diğer bölümlerinde meçhul konuşmacının “
ıslak imza hadisesi”yle ilgili başka yakınmaları var ama oralara hiç girmeyelim... Girersek, çıkamayız.
Ben başka sorudayım.
Bir asker niçin bu ülkenin meşru kurumlarına karşı savaşır?
Niçin “siyaset kurumuna” karşı, kendisini “siyasi aktör” pozisyonunda görür?
Niçin Başbakana, şuna buna karşı gardını alır?
Bu askerin başka işi yok mu?
Kim verdi ona bu görevi?
Bu askerler hep böyle mi düşünecek?
Böyle düşünen, bundan sonra böyle düşünecek askerlere kim “asli” görevini hatırlatacak?