Ben söylemiyorum, tövbe...
Bizatihi “içerideki adamınız” söylüyor.
Diyor ki, “Artık
CHP’yi ve ideolojisini tanımakta güçlük çekiyorum. Sosyal demokrat bir partinin böyle bir süreçte, böyle bir konjonktürde Türkiye’nin ilerici güçlerinin lokomotifi olması gerekir. Oysa CHP bugün şovenist, aşırı milliyetçi, içine kapanık çevrelerin sözcüsü konumuna gelmiştir. CHP’nin yapması gereken tek şey gerilimi tırmandırıcı şahin politikalardan uzaklaşmasıdır. CHP mutlaka
Kürt açılımına
destek vermelidir.”
Kim bu?
Eşref
Erdem.
Bir zamanlar Deniz
Baykal’ın sağ koluydu. Baykal onsuz su içmeye bile gitmezdi. Şimdi
Ankara milletvekili ve partinin etkin üyelerinden biri...
Hadi ona da saydırın... “
Vatan haini”, “satılmış”, “bölücü” filan deyin.
Hele bir Kemal
Anadol hadisesi var ki, anlatmasam ayıp olur.
İşbu
Kemal Anadol, biraz ilginç bir adamdır.
Muzip çıkışları, mevzun şımarıklığı, ödevi ko
nusunda hassas ve “canımı alsalar da parti disiplininden şaşmam, muhterem genel başkanımı üzmem” diyen afacan çocuk tavrıyla, bir o kadar da sevimlidir.
Demagojik çıkışları ve muhalefet tarzıyla bazı zamanlar tahammülfersa bir görüntü sergilese de, iyidir...
Eskinin radikal demokratlarındandır.
Değişimcidir, dönüşümcüdür, açılımcıdır, sıçrayımcıdır...
Bir zamanlar aynı partide (Cem Boyner’in YDH’sında) görev yaptık da, ordan biliyorum.
Roman filan yazıyor.
Kötü
romanlardır ama kendisi iyi bir adamdır.
İktidar partisinin “Kürt
açılımı”nı “saçılım” diye sarakaya alan Kemal Anadol, bakın yirmi yıl önce ne yapmış?
Dönemin SHP milletvekilleri
Ahmet Türk,
Mahmut Alınak,
Salih Sümer, Adnan Ekmen, Kenan Sönmez, M. Ali Eren ve İsmail
Önal, 1989’da Paris’te düzenlenen “Kürt Konferansı”na katıldıkları ve üniter yapıyı zaafa uğrattıkları gerekçesiyle, partiden
ihraç ediliyorlar.
Bu karara ilk tepki, çiçeği burnunda sosyal demokrat Kemal Anadol’dan geliyor... Kendisi de o sırada SHP milletvekili...
Hem de ne tepki!
Önce partisinden
istifa ediyor, sonra da
zehir
zemberek bir açıklama yapıyor.
Diyor ki, “Başkan (
Murat Karayalçın), üniter devletten söz açmakla bu vekilleri hiç hak etmedikleri halde bölücülükle suçlayarak dosyalarını DGM savcılarına göndermektedir. Parti içinde böylesine antidemokratik davrananlar
iktidara geldiklerinde neler yapmazlar?”
Kemal Bey’imizin tepkisi bununla da sınırlı kalmıyor...
O kızgınlıkla gidip, tüzüğünde “ana dilde eğitim ve kültürel açılım” ibareleri yer alan Sosyalist Birlik Partisi’ne katılıyor ve bu partinin Kurucu Genel Başkan Yardımcısı oluyor.
Hadi ona da saydırın... “Hain”, “satılmış”, “bölücü” filan deyin.
Hadi onu da “Soros’tan beslenmekle” suçlayın.
Kemal Bey böyle de, eski “
Tillo”lu, yeni “
Aydınlar”lı,
Oktay Vural farklı mı?
Değerli
Oktay Vural, “Norşin” dediği için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü “
Bizans Tekfuru”na benzetmişti.
Meğer kendisi de, 10 yıl önce “Tillo” isminin iade edilmesi için başlatılan kampanyaya katılmış.
Hadi “bölücü” deyin, “satılmış” deyin, “vatan haini” deyin.
Diyemiyorsunuz...
O zaman edebinizi takının.
Biraz insan olun... Biraz delikanlı olun...