Mardin kökenli,
İzmir’de doğma
büyüme, “İzmir ideolojisini” temellük ettiği için de ustalıkla “Beyaz Türk’müş gibi” yapan Yılmaz Özdil arkadaşımız, kendine has ironisiyle “çadır dağıtımı”ndaki aksaklıkları eleştirmiş.
Diyor ki, “Bizim gazeteyi dağıtan Yaysat’ı arayın, yarım saat içinde atletik plan yapıp o çadırları dağıtmazsa Van’a gider valiliğin önünde anırırım...”
Bu gibi durumlarda, “Estağfurullah...” filan denir.
İddia sahibinin mizah yaptığı düşünülmez bile...
Mahcubiyet belirtilir...
Utanılır...
Özdil mizah yapıyor oysa... “Bilgiyle, zekâyla, yaratıcılıkla” harmanlanmış tipik Yılmaz Özdil mizahı...
Ertuğrul Özkök bu tarz mizaha bayılıyor...
Özdil’i,
Emin Çölaşan’dan boşalan “huysuz laik” koltuğunu doldurmak üzere Hürriyet’e
transfer ettiklerinde şöyle bir şeyler yazmıştı: “Bilgiyle, zekâyla, yaratıcılıkla harmanlanmış mizah ne de hoş oluyor...”
Hoş oluyor,
evet.
Özdil’in mizahına hepimiz bayılıyoruz... “Kıçına
hortum bağlasınlar da, gör” dediğinde katıla katıla gülüyoruz... “Ampul kafalılar” dediğinde, kendimizden geçiyoruz... “Dangoz” dediğinde, yaratıcılıkta sınır tanımayan bu üstün mizah karşısında nereye kaçacağımızı bilemiyoruz... “Bidon kafa” dediğinde yerlerde tepiniyoruz...
Öyle yaratıcı ki...
Eskiden, himaye gördüğü medya grubundan,
rakip medya patronuna sallardı; çiftetelli oynayan ya da pijamalı
Aydın Doğan görüntüsü hâlâ taptaze, hafızalardadır...
Medya grubu battı yahut batırıldı.
Bizimki, bir süre değişik adreslerde dolaştıktan sonra, sövdüğü adamın gazetesine transfer oldu. Şimdi, başka taraflara sallıyor.
Bilgiyle, zekâyla, yaratıcılıkla kalkıştığı yazılarında bol bol “
ampul eleştirisi” yapıyor ama
İmar Bankası ve Rumeli Holding konularına giremiyor.
Her gün bayılarak Yılmaz Özdil okuyoruz ama Kepez’de ne olduğunu öğrenemiyoruz.
Kimlerin kaç parası hortumlandı?
Kimlere
şantaj yapıldı?
Hangi Rumeli Holding yöneticisinin kasasından, hangi ünlülere ait özel bilgiler çıktı? Mevcut patronu Aydın Doğan ne tür “haksızlıklara” uğradı?
Doğan Medya Grubu’na yönelik “
psikolojik savaş”ın arkasında kimler vardı?
Bilemiyoruz...
Çünkü, şallak mallak her konuya dalan ve memleketteki
soygun sisteminden yakınan Yılmaz Özdil, hukuken kesinleşmiş ve karara bağlanmış soygunlar karşısında ağzını açmıyor.
Lafı nereye getireceğim?
Müge Anlı diye bir
sunucu, polis taşlayan çocuklarla “deprem” arasında irtibat kurduğu ve “ırkçılığa” varan söylemlerde bulunduğu için, kaç gündür medya dayağı yiyor. Ben de kendimce birkaç fiske indirdim...
Müge Anlı maksadını aştı mı? Aştı...
Irkçılık yaptı mı? Yaptı...
Nefret suçu işledi mi? İşledi...
Dolayısıyla, dayağı da hak etti.
Peki, neredeyse bütün bir yazı hayatını “dayaklık yazılarla” geçiren; bilgiyle, zekâyla, yaratıcılıkla harmanlanmış üstün mizahını sadece “öteki” ilan edilenleri aşağılamak için kullanan Yılmaz Özdil’in ayrıcalığı nedir?
Özdil, buram buram
ırkçılık kokan “Ker-
Kürt” ve “Kro-vat” esprilerini, DTP’li Ahmet Türk’e atılan
yumruktan sonra “Yumruk” yazısıyla taçlandırmış, bazı ulusalcı gönüllerde taht kurmuştu.
Müge Anlı özür diledi, kurtuldu.
Bir özür de, eşsiz mizahını sağa sola bulaştıran Özdil’den bekliyoruz.
Karambole getirip unutturmak yok.
Unutmayacağız.
Kafasına vura vura hatırlatacağız.
Bıraksın “anırmayı”, Yaysat’ı, “tevziat işlerini” filan da, önce özür borcunu hatırlasın!