Havanın güzelliği, tribünlerin doluya yakın oluşu diye başlayan bir keyifli yazı için niyetliydim ama öyle yapacak olsam 'delirdi galiba' diye düşünürdünüz.
Milli Takım'ın istediği zaman ne kadar kötü olabildiğinin sayısız örneğini izlemek zorunda kalmıştım. Dün geceki hepsini bastırdı, diyebilirim.
Ne kadar kötü oynarsak oynayalım 3 farktan az olmayacağına hepimiz inanıyorduk. Onun için devrearasında maçı değil daha eğlenceli durumları konuştuk. Örneğin, Emre'nin maçtan önce fair play bildirisi okumasının ne kadar ironik olduğunu Radikal'den Uğur Vardan kardeşim, 'O sırada daha önce yapmış olduğu
boğaz kesme hareketi ekranda verilse ne hoş olurdu!' diye aktardı.
Kağıt üzerinde katbekat üstün olduğumuz
rakip karşısında takımın tamamı hiçbirşey oynamadan kazanacağımızı düşünüyordu. Herhangi bir idman maçının yarısı kadar bile çaba gösteren yoktu. Çalım atmadan rakibi geçebileceğimizi, pas vermeden oyun kurabileceğimizi, beceri ortaya koymadan gol atabileceğimizi sanıyorduk.
Hele ikinci yarının başında yediğimiz gol
futbol tarihimizin en utandırıcı görüntülerinden birini oluşturdu.
Hayır, çok zayıf bir rakipten bile gol yemenin utanılacak yanı olamaz. Pozisyonun gelişimine olan ilgisizliğimiz ve böylesine palavra bir vuruşu içeri alabilme durumu elbette ki insanı
isyan ettirir.
Artık bezdirici olan mazeretleri bırakalım. Yok efendim ligde maç oynanmıyormuş da o nedenle
futbolcular şöyleymiş böyleymiş... Öteki gelişmeler de moral bozuyormuş falanmış filanmış... Peki,
Mehmet Ekici Alman liginde oynuyor da ne oluyor! Takımın en kötüsüydü.
Açıkçası dün gecenin bir büyük felaketi olarak da
Burak Yılmaz'ı yazacaktım ama şimdilik erteleyelim. Ondan yetenekli futbolcu diye sözedenlerin bu kavramın ne anlama geldiğinden hiç mi hiç haberleri yok. Yetmiyormuş gibi bu yönde en
küçük bir becerisi yokken her duran topun arkasına geçmesi çok gereksiz bir cür'et! Dün
akşam futbol tarihimizin en büyük fiyaskolarından birinin kahramanı olacaktı ama
Arda izin vermedi.
İnsanı güldürecek kadar acemi bir kaleciye etkili tek şut atamamak, rakibin üzerine körlemesine top sürerek oyun oynadığını sanmak, günümüz futbolunun bütün değerlerini inkar edip 30 yıl öncesinin perişanlığına dönmek dün geceki azabın kestirmeden açıklamasıydı.
Böyle bir maçı Arda'nın herhalde bütün ülkenin bayram duasıyla ağlara giden topuyla kazanabilmiş olmamızdan herhangi bir kahırlı sonuç çıkarmaya çalışmayacağım. Çünkü bu kadar kötü oynamamızın en önemli nedeni elbette ki akılların
Avusturya karşılaşmasında olmasıydı.
Fransız hakem de bu berbat maçı büsbütün çekilmez hale getiren etkenler arasındaydı. Sanki lunaparktaymışız gibi sürekli çaldığı düdüğüyle yaramaz bir bayram çocuğundan farkı yoktu.