Sarı Kırmızılı
takım daha
sezon başlamadan kendini ciddi bir sıkıntının içinde buldu. Bugünkü OFK Beograd maçı da neredeyse olmak ya da olmamak boyutunda bir önem
kazandı. Buna inanmak zor ama böyle.
Galatasaray uzun yıllar
Avrupa kupalarında buna benzer sıkıntıları hemen hiç yaşamadı. Bugünkünden en azından para değeri olarak daha sınırlı kadrolarla önemli işler başardı. Bu sayede Avrupa Fatihi unvanı kazandı.
Bu parlak serüvende kırılma noktasını
Tromsö oluşturdu. Adı sanı bilinmeyen
Norveç ekibi karşısında yaşananların en yakın
tanıklarından biriyim. İki maçta da gerçekten akla sığmaz işler oldu ve Cim Bom elendi.
Böylesi kayıplar kolay unutulmuyor ve etkileri de yıkıcı oluyor. Hem kulübün tarihine bir leke olarak geçiyor hem de geleceğe dönük sorunlara yol açıyor. Bugün pekçok Galatasaraylının yüreğinde böyle bir endişenin olması bundan.
Doğrusunu isterseniz ilk maçta Sarı Kırmızılı takım hiç de kötü oynamadı. Hatta güle oynaya tur atlamayı sağlayabilecek pozisyonların fazlasını bile buldu. Onları değerlendiremeyip iki
akıl almaz gol yemek bugünkü duruma yol açtı.
Milli Takımın geri dörtlüsüne değil altılısına (Fazladan
Lucas Neill ve Çağlar da bulunuyor) sahip bir takımın bu kadar kolay goller yiyebilmesi herkesi şaşkına çeviriyor. Fakat bu bir maçlık kaza da değil, sürekli oluyor. Geçen sezonki başarısızlığın temel nedenlerinden biri de buydu.
Böyle kayıplara uğrayınca takımın 1 numarasından 11'ine kadar her yerinin eksik olduğu konuşulmaya başlanıyor. Bu da ciddi bir güven kaybına neden oluyor. Oyuncular bugüne kadar yaptıklarını da yapamaz hale geliyor.
Galatasaray'la Beograd arasındaki olağanüstü güç ve değer farkı günlerdir dile getiriliyor. Ancak Sarı Kırmızılı takımın bunu sahaya yansıtmasındaki güçlükler de biliniyor. O zaman maç bir bilmeceye dönüşüyor.
Geçmişte de buna benzer zorluklar yaşandığında takımın silkinip o sıkıntıyı aşacak bir performans gösterebildiğine defalarca tanık olduk. Ancak son dönemde yaşanan dağınıklık 'Yine öyle olur' demeyi biraz zorlaştırıyor.
Nitekim ilk maçtan bu yana Cim Bom'un mutlaka turu geçeceği değil, bunun tersinin de olabileceği yolundaki mazeretler gündeme getiriliyor. Bunun nasıl sonuçlara yol açabileceğini iyi bilen
yönetim de
bıçak sırtında.
Aslında en tehlikeli durum da bu. Oyuncular, takımın etkili ve yetkili kişilerinin sürekli mazeret üretmeye çalıştığını görünce haliyle bundan etkileniyor. Takıma çok gerekli olan kenetlenme ve hırs oluşmuyor. Adına 'ruh' denilen şeyin ortaya çıkması güçleşiyor.
İlk maçın ardından yapılan en büyük hata buydu. 'Bir kaza oldu ama turu mutlaka geçeceğiz' kararlılığı pek ortaya konulamadı. Transfer beklentisi, önemli oyuncuların sakatlıkları ve moral bozukluğu sorunları ortada kaldı.
Kişisel olarak Sarı Kırmızılı takımın gerekli silkinişi gösterip maçı kazanarak tur atlayacağına yürekten inanıyorum. Fakat işin asıl sahibi olanlar buna ne kadar inanıyor ve bunun gerçekleşmesi için ne yapıyor, asıl sorun bu.?
Tromsö faciasının ardından Sarı Kırmızılı takımın Avrupa'da kendine gelir gibi olmaya başladığı şu dönemde gelebilecek bir
darbe sanılandan çok daha yıkıcı olur. Sorumlulara getirebileceği sıkıntılar da öyle.
Umarım ki birileri bunun farkındadır...