Geçen gün
Kerem seyrettiği bir
casus filmindeki diyalogu anlatıyordu.
Tecrübeli casus, daha acemi olanı uyarıyordu.
“
Kamyonlara dikkat et.”
Bu repliği duyar duymaz bu ülkede yaşayan herkesin hatırlayacağı ilk olay kaçınılmaz olarak
Susurluk kazası elbette.
Yıldönümünü yaşadığımız o kaza, devlet içindeki inanılmaz bir
mafya örgütlenmesinin üstündeki örtüyü şöyle bir aralamıştı.
Aynı arabanın içinde bir
emniyet müdürü, bir
Kürt korucu ağası, bir de aranan eski
ülkücü yeni mafya lideri
Abdullah Çatlı bulunuyordu.
O kazadan sonra o sıralarda görevde olan Mehmet Ağar’ın söylediklerini hiç unutmadım.
Alaycı bir şekilde, “herhalde Çatlı’yı yakalamıştı” demişti.
Bu kazadan önce Uğur
Mumcu, defalarca Çatlı’dan bahsederek, onun yapmakta olduklarını duyurmuştu ama kimse meselenin aslını tam anlayamamıştı.
O kazadan sonra ilişkiler ağı bir ölçüde ortaya çıktı.
Devlet, Kürtlere karşı mafyayı kullanmaya karar vermiş, mafyanın harcamalarının da uyuşturucu,
kumar gibi yasadışı işlerden sağlanmasını öngörmüştü.
Sonuçta mafya yavaş yavaş devleti ele geçirmeye başlamıştı.
Ortada dönen para çok büyüktü çünkü.
Devletin bir kanadı mafyayla
işbirliği yaparken, devletin elden gitmekte olduğunu gören bir “başka kanat” da bu yeni oluşumu durdurmaya karar vermişti anlaşılan.
Susurluk kazası da tam o sıralarda meydana geldi.
Bir “kamyon” örtüyü kaldırdı.
Devlet, Susurluk çetesini dağıtmayı başardı ama o zaman yaşananların çok fazla ortaya çıkmasını da istemedi, yaşananlar devlet için tam anlamıyla bir rezaletti çünkü.
Devletle işbirliği yapan mafya reislerinin hemen hemen tümü hapsedildi.
Ve, olay unutulmaya bırakıldı, “yukarılardaki” bağlantılarla ilgilenilmedi.
Sandılar ki böyle yaparlarsa devletin “kirlenmişliği” ortaya çıkmaz, olay da kapanır.
Derin devlet denen o tuhaf yapının, tadını aldığı paranın ve iktidarın kulpunu öyle kolayından bırakmayacağını hesaplayamadılar.
Susurluk’un küllerinden
Ergenekon doğdu.
Ergenekon’un döllendiği o zehirli rahmin içinde neler yaşandığını görmeden Ergenekon’u bütünüyle kavramak çok da kolay değil aslında.
Bugün, Susurluk çetesini çok iyi tanıyan ve halen hapiste olan Hadi Özcan’ın bizim Fırat’a anlattıklarını okuyacaksınız.
Son dönemin en başarılı muhabirlerinden olan Fırat’a, kendini bir “kabadayı” olarak
tarif eden Özcan’ın anlattıklarını okuduğunuzda, bir “aksiyon” filmi seyreder gibi oluyorsunuz.
Özcan, Çatlı’yla, Bucak’la,
Yeşil’le olan ilişkilerini ve aralarındaki “petrol geliri” kavgasını anlatıyor.
Hadi Özcan,
Kocaeli’nin ve genelinde
Marmara Bölgesi’nin en güçlü “kabadayılarından” ama Çatlı’nın ve Bucak’ın nasıl onun elinden parasını almaya çalıştıklarını okuduğunuzda, “devlet mafyası” denen yapılanmanın nasıl büyük bir güce sahip olduğunu görüyorsunuz.
Paraların miktarı inanılmaz boyutlarda.
O paralar için, biraz önce “dostça” sarıldıkları birini rahatça öldürmeye karar verebiliyorlar.
Yeşil, Özcan’a açıkça, “Çatlı seni öldürecek” diyor.
Kavganın nedeni, Kürt işadamlarının elinde olan petrol gelirlerini “devlet mafyasına” devretme hesaplarının sonucunda meydana gelen büyük
rant.
Almanya’dan gelen bir “
işadamı” Özcan’a, “Çatlı’nın kendisine seksen kilo uyuşturucu getirip bıraktığını, daha sonra bir kısmını aldığını, geri kalanının da işyerlerinde Alman polisi tarafından yakalandığını, abisinin ise öldürüldüğünü” anlatıyor.
Çatlı öldürmek için Özcan’ı ararken, Özcan da Çatlı’yı arıyor.
Özcan’ın Rize’de yakalanmasının hemen ardından da Çatlı “kamyon” kazasında ölüyor.
Anlattıkları, herhalde Özcan’ın bildiklerinin çok
küçük bir parçası, bu kadarı bile yaşananlar hakkında bize epey bilgi vermeye yetiyor.
Asıl görevi “suçu önlemek” olan bir devlet, Kürt meselesini
demokrasi içinde çözmemek için “suç üreten” bir örgüte dönüşüyor ve bu alışanlığından kolayından vazgeçmek istemiyor.
Aralarında bir zamanlar Kocaeli bölgesinin askerî sorumlusu olan
Veli Küçük’ün de bulunduğu Ergenekon örgütü hakkında bir fikre sahip olmak istiyorsanız, Susurluk’ta yaşananlara iyi bakmanız gerekir.
Devletin neler yaptığını anlayamazsanız, o devletin neden değişmesi gerektiğini de anlayamazsınız çünkü.