Bu sistemden çıkarın vardır, sistemi desteklersin.
Korkuyu da anlarım.
Sistemi değiştirmek için
kavgaya girmekten korkarsın,
baskı altındasındır, işin tehlikededir, başına birşey geleceğinden çekiniyorsundur, kenarda durursun.
Bunlar anlaşılır.
Ama çıkarcılığı ya da korkaklığı bir “tarafsızlık” kisvesinin altına saklayıp, bir de bu tarafsızlığın “ideolojisini” yapmayı anlamam.
Bu, bana kurnazca bir sahtekârlık gibi görünür.
Bir ormanda
silahlı bir adamla silahsız bir adam arasında mesele çıktığında nasıl “tarafsız” kalabilirsin?
Tarafsızlık, ancak iki “eşit” güç arasında olabilir.
Bir güçlüyle bir güçsüz çatıştığında “tarafsız” kalmak, güçlü olanı, silahlı olanı desteklemek anlamına gelir.
Böyle bir durumda “tarafsızlığın propagandasını” yapmak ise güçlüye
yandaş devşirmek için piyasaya sürülmüş sahtekârca bir kurnazlıktır.
“Siz karışmayın arkadaşlar, ikisi dövüşsünler.”
İyi de, bunlardan birinde silah var.
“Rahatça dövüşsünler” dediğinizde “bırakın silahlı, öbürünü öldürsün” demiş olursunuz.
Şimdi bakın, hiçbir şekilde “tarafsız” kalınamayacak bir kavga yaşanıyor bu
ülkede.
Üstüne “devlet resmi çizilmiş” perde düştü, arkasından korkunç bir görüntü çıktı.
Güneydoğu’da
cinayetler işlenmiş.
Generaller
darbe planları hazırlamış.
Dindar kesimi
hedef göstermek ve büyük bir karışıklık çıkartmak için
Danıştay baskını düzenlenip bir
yargıç katledilmiş.
Subaylar, toprağa cephanelikler gömmüş.
Andıçlar yazılmış.
Planlar yapılmış.
Devletin ve toplumun içine nüfuz etmiş, yayılmış, her kesime sızmış bir çete kurulmuş.
Başbakanı vurmak için suikast hazırlığına girişilmiş.
Ordudan iki orgenerali hedef alan başka bir
suikast planı daha ortaya çıkmış.
Bu dehşet veren işlerin bir kısmının şüphelileri hâlâ ordunun içinde.
Bu korkunç hazırlığın karşısında ise
halk oyuyla işbaşına gelmiş siyasi bir parti var.
Siz, şimdi bu ikisi arasında tarafsız mısınız?
Niye tarafsızsınız?
Eşit mi güçleri?
Suçun, silahın, suikast planının, cephaneliklerin bir yanında bulunduğu bir denklemde “tarafsız” olduğunuzda, bütün bu eylemleri “suç görmediğiniz” ortaya çıkmaz mı?
Bunları suç görmüyor musunuz?
Subaylar suikastlar mı düzenlesin?
Tarafsız olup buna karışmayalım mı?
Cuntalar mı kursunlar?
Buna ses çıkarmayalım mı?
Darbe hazırlamak serbest mi olsun?
İnsanları enselerinden vurup toprağa gömmek, “
doğal” mı karşılansın?
İnsanları öldürmekten söz ediyoruz.
Katliamlardan söz ediyoruz.
Suikastlardan söz ediyoruz.
Tarafsız mısınız bunlara karşı?
Hep birlikte “tarafsız” olup kenara çekildiğimizde, bu suç hazırlıklarının önünü açmış olmuyor muyuz, “buyurun öldürün” demiş olmuyor muyuz?
Aslında söylemek istediğiniz bu mu?
“Bırakınız öldürsünler” diyemediğiniz için mi “tarafsızız” diyorsunuz?
Bu ülke, suçtan arınmaya, devletini bir
suç örgütü olmaktan çıkarmaya, hukuka uyan bir yapı kurmaya, halk iradesine saygı gösteren bir anlayışı yerleştirmeye, insanların can güvenliğini sağlamaya, cinayetleri bitirmeye uğraşıyor.
Eski düzen ise bütün bunların sürdürülmesi için çabalıyor.
Bu ikisinin arasında hangisini
tercih ediyorsunuz?
AKP’nin
dindarlık vurgusunu, muhafazakâr bir
yaşam biçimini benimsemesini, “irtica geliyor” diye sunup, darbenin, kaosun, çetenin yolunu açmaya uğraşmak mı tarafsızlık?
AKP bir siyasi parti, bir seçimde oyu artıyorsa, hata yaptığında öbür seçimde azalıyor.
Biraz daha hata yaparsa,
iktidardan düşer.
Olduğu yere silahla gelmedi, halkın iradesiyle geldi.
Bugün tartışılan AKP değil, halk iradesiyle, silahlı iktidar arasındaki çekişme.
Halk iradesiyle, silah arasında mı tarafsızsınız?
Biz tarafız arkadaşlar, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden, halktan yana tarafız.
“Tarafsızlığını” ilan eden beyler hanımlar, siz de tarafsınız.
Ama “taraftarı” olmaktan sizin bile utandığınız bir rezilliğin tarafındasınız.
Onun için bu sahtekârlıklara, kurnazlıklara başvuruyorsunuz.