Ali
Suat Ertosun’un,
Ergenekon savcılarını değiştirmek için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda gösterdiği çaba, dikkatleri onun üstüne çekti.
Geçmişine bakıldı.
“Kariyerindeki” en önemli olaylardan biri,
Sabancı Cinayeti’nin katillerinden
Mustafa Duyar’ın, onun
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü döneminde hapishanede vurulmuş olması.
Can Dündar, Bakan’ın izin vermesine rağmen Mustafa Duyar’la konuşmasını Ertosun’un engellediğini açıkladı.
Ertosun ise Duyar “para istediği” için görüşmenin yapılamadığını ama aslında zaten görüşmeye izin verilmemesi gerektiğini söyledi.
Tabii, bu kadar önemli bir
cinayetin failinin konuşmak istediği halde engellenmesi, sonra da Ertosun’un Genel Müdürlüğü’nü yaptığı hapishanelerden birinde “tabancayla” vurularak öldürülmesi ciddi soru işaretleri yarattı.
Niye Duyar’ın konuşmasına izin verilmedi?
Niye Duyar’la onu vuran Karagümrük Çetesi’nin aynı hapishanede buluşması sağlandı?
Sonra neden başka bir hapishanede Karagümrük Çetesi’nin liderleri öldürülmek istendi?
Bu tartışmaya katılan o dönemin
Adalet Bakanı ise Mustafa Duyar’ın “MİT’e konuştuğunu, bütün bilgilerin MİT’in arşivinde bulunduğunu” söyledi.
MİT, bu iddiaya
cevap vermedi.
Anlaşılıyor ki Suriye’de MİT’e teslim olan Duyar bütün sırlarını anlatmış.
MİT, onun neler anlattığını biliyor.
Ama kamuoyu bilmiyor.
Sabancı Cinayeti’ne bu tartışmaların ışığında bakıldığında, bu suikastın yakın tarihin en önemli olaylarından biri olduğu gittikçe daha açık bir şekilde anlaşılıyor.
Cinayetin sanıklarından biri olan Fehriye
Erdal, Sabancı Center’daki görevine bir polis müdürü tarafından yerleştirilmiş.
O polis müdürü, daha sonra
Susurluk Çetesi’nin önde gelen sanıklarından Abdullah Çatlı’yla birlikte aynı arabanın içinde geçirdiği
trafik kazasında öldü.
Polis müdürü, Susurluk Çetesi’yle Sabancı Cinayeti’ni birbirine bağlayan bir ilmik.
Sabancı Center’daki cinayet sırasında “kameralara yakalanan” üç kişiden biri olan Mustafa Duyar, bildiklerini MİT’e anlatmış, daha sonra da hapishanede tuhaf bir şekilde vurulup öldürülmüş.
Belçika’ya kaçan
Fehriye Erdal ise “yanlış bir maddeden” istendiği için Türkiye’ye iade edilmemiş.
Peki, o “kameralara yakalanan” bir üçüncü isim daha vardı.
İsmail Akkol.
O nerede?
Ondan pek bahsedilmiyor.
Bir iddiaya göre Bulgaristan’da, bir iddiaya göre Yunanistan’da.
Nerede olduğunu herhalde bizim istihbarat teşkilatları biliyordur ama onu da Türkiye’ye getirmek üzere bir çaba yok.
Ortada dolaşan başka iddialar, aslında cinayeti işleyen “dördüncü” bir kişinin daha olduğunu ama onun kameralara yakalanmadığını söylüyor.
Şimdi bu tabloya baktığımızda, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Devlet, Sabancı suikastının içyüzünü bütün detaylarıyla biliyor.
Fehriye Erdal’ı Sabancı Center’a yerleştiren devletin bir polis müdürü olduğuna göre, bir kere onun yaptıkları izlenmiş olduğu için neler olduğunu biliyor.
İkincisi de Mustafa Duyar, “teslim olduğunda” her şeyi anlattığına göre onun anlattıklarından biliyor.
Mustafa Duyar’ı öldüren
Ergin kardeşlerden Vedat Ergin’in kameralara “beni
Veli Küçük’e sorun” demesi, cinayeti başka bir yandan daha Susurluk’a bağlıyor.
Veli Küçük ismi ise Susurluk ile Ergenekon’u birbirine bağlayan
kilit isim.
Sabancı Cinayeti, Susurluk-Ergenekon hattında işlenmiş bir cinayet.
Susurluk-Ergenekon hattı ise “devlet görevlileri” tarafından oluşturulmuş bir suç zinciri.
Doğrusu ya, çok da derin bir kazı yapmaya gerek yok, şöyle yüzeysel bir bakış bile bu cinayetin arkasındaki devlet gölgesini bize gösteriyor.
Sabancı Cinayeti’nin çevresinde örülen ağlar her yandan devlete bağlanıyor.
Erdal’ı göreve yerleştiren polis müdürüyle bağlanıyor, Duyar’ın itiraflarına sahip olduğu halde bunu yargıya vermeyen MİT’le bağlanıyor, Duyar’ın Can Dündar’la konuşmasını engelleyen Genel Müdür Ertosun’la bağlanıyor, Duyar’la katillerinin aynı hapishanede buluşmasını sağlayan “nakilleri” gerçekleştiren görevlilerle bağlanıyor, Vedat Ergin’in o zamanlar görev başındaki bir
subay olan Veli Küçük’ün adını söylemesiyle bağlanıyor.
Bu cinayetin her yanında devletin
parmak izleri var.
Niye Sabancı, her yanından devlete bağlanan bir ağın içinde öldürüldü, bilmiyoruz.
Ama bu cinayet çözüldüğünde, polisin, MİT’in, askerin,
Adalet Bakanlığı görevlilerinin belirli ölçülerde sorumluluk sahibi olacağı seziliyor.
Ertosun dün bir açıklama yaptı.
Ama Duyar’la Karagümrük Çetesi’nin aynı hapishanede nasıl buluştuğunu, daha sonra Karagümrük Çetesi’ni öldürecek adamların onların hapishanesine nasıl gönderildiğini ayrıntılarıyla anlatmadı.
Bence bu
dosya yeniden açılmalı ve Ertosun’un ifadesi alınmalı.
Bu cinayeti çözersek birçok olayı çözdüğümüz gibi bugün Ergenekon çetesini devletin içinde kimlerin korumaya çalıştığını da öğrenebiliriz çünkü.