Bazen güçsüz ve korkak erkeklerin yüzüne, güçlü bir erkeğin ya da ulaşamayacağı bir kadının başına kötü bir iş geldiğinde yılışık ve yapışkan bir sırıtış yerleşir, sevinen ama sevindiğinin anlaşılmasından bile ödü kopan, o andaki duygusunu hemen inkâr etmeye hazır, görende bir tiksinme duygusu uyandıran bir ifade gölgesi dolaşır çehresinde.
Kötü olmaya bile cesareti yetmeyen güçsüz bir kötülüğün sinsi ve aşağılık sevincini görürsünüz.
Fethiye’de ırzına geçilen o zavallı
İngiliz kızının
hastanede yaşadıklarını okuduğumda ıslak bir sürüngeni andıran o sırıtışı görür gibi oldum.
Kızcağızı, kadınların nefret ettiği jinekolog masasına yatırıp muayeneye başladıklarında içeriye iki de “
seyirci” almış doktor.
O anda kendini koruyamayacak durumda olan
genç kızın, bir başka zaman asla göremeyecekleri çıplaklığını seyretmişler.
Aslında kadınlardan ölesiye korkan, o korkuyla kabalaşan, kadını aşağılayan, birlikte olma ihtimali zihninde belirdiğinde hemen yılışıklaşan güçsüz erkeklerin epeyce çok olduğu bir toplumda yaşıyoruz.
Dövüyorlar, öldürüyorlar, ırzlarına geçiyorlar, muayene masasında seyrediyorlar.
Sonra yaptıklarını, gördüklerini birbirlerine, aynı yılışık sırıtmanın eşliğinde anlatıyorlar.
Bedenen olsa da ruhen erkek olamamış, bir erkekten beklenen kararlılığa, güce, koruyuculuğa sahip olmayan ve bu eksikliği içinde hep bir kötülük tohumu gibi taşımış güçsüz, yetersiz,
cinayete yatkın erkekler kalabalığı.
Bizim kadınlarımız bu erkeklerin arasında yaşıyor.
Eksik erkeklerin zulmünü sürekli hissederek, ürkerek, kendilerini sakınmaya çabalayarak hayatlarını sürdürüyorlar.
O erkeklerin “eksik” olduğunu biliyor kadınlar.
Ama bu ülkenin en korkunç, en yakıcı tabularından biri “erkeklerin eksikliği”, bunu dile getirmenin cezası çoğunlukla
ölüm.
Bunun için susuyorlar.
Başlarına bir şey geldiğinde anlatamıyorlar.
Irzına geçilen o İngiliz kızı, başına geleni anlattığı için bir hastane odasında erkeklerin gözleri önünde çırılçıplak yatmak zorunda kalarak aşağılanıyor.
Üstelik bunu yapanlardan biri doktor.
Kendisine sığınan kadını bir
sirk hayvanı gibi seyrettirmekten utanmıyor.
Olayın geçtiği yer, dünyaya en açık olan, yabancıların ve kadınların çoğunlukla görüldüğü “gelişmiş” bir ilçe,
olay yeri bir hastane, hastasını seyircilere açan bir doktor.
Fethiye’nin bir hastanesinde bunlar oluyorsa başka yerlerde neler oluyordur, o kadınlara neler yapıyorlardır?
Dünyada en tehlikeli şeylerinden birinin bizim gibi bir ülkede kadın olmak olduğunu düşünüyorum bazen.
Böyle cinayet gibi,
tecavüz gibi korkunç olayları geçtim, bir kadının günlük yaşamı içinde karışlaştığı, kimselere anlatamadığı olayları düşünün, sokaklarda, otobüslerde, dolmuşlardaki o yapışkan, dile gelmez, anlatılmaz bıktırıcı tacizleri düşünün.
Sesini çıkardığında ortaklaşa olarak ayıplayacakları, aşağılayacakları, tokatlayacakları kadınları,
sırtlan sürüleri gibi kuşatan erkek kalabalıklarını düşünün.
Erkeklerin eksikliği gittikçe artıyor üstelik.
Sadece kadınlar değil çocuklar da
kurbanlar arasına katılıyor.
Bilmiyorum “eksik erkeklerin” kadından duydukları o gizli korkudan mı ama, çocuklar da gittikçe artan sayıda kurban ediliyor.
Dün
Sağlık Bakanı aradı Fethiye’deki olayla ilgili.
Çok üzüldüğünü, derhal araştırma başlattığını, Fethiye’ye bir
müfettiş gönderdiğini ve en geç bayram ertesinde olayı aydınlatacağını söyledi.
Bir de yılbaşından sonra başlayacak bir projeden söz etti,
Sağlık Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı,
Adalet Bakanlığı ve Aileden Sorumlu Bakanlık Ankara’da yeni bir “koruma projesi” hazırlamışlar; bundan sonra başına kötü bir şey gelen çocuklar bir hastanenin özel bölümüne alınacaklar, çocuklarla pedagoglar konuşacak, savcıların soracaklarını o pedagoglar usulünce çocuğu incitmeden soracaklar.
Hiç olmazsa, olaydan sonra yaşayacağı ruhi sarsıntıdan çocuğu koruyacaklar.
Buna çok sevindim.
Kadınların kendilerine ait bir dünyası, kendilerine ait kuralları olduğu gibi erkeklerin de kendilerine ait bir dünyaları ve kuralları vardı, kendilerine bağışlanan fiziksel gücü kadınları ve çocukları korumak için kullanırlardı, gücünü kullanarak kadına ya da çocuğa dokunmak en büyük, en kirli günahtı, bunu yapanlar ortaklaşa bir lanetlenmenin hedefi olurlardı.
Bu ülkenin erkekleri, bu kurallarını kaybetti.
Şimdi, birilerinin, çocukları ve kadınları bu zavallılaşan erkeklere karşı koruması, erkekler yeniden erkekliği öğrenene kadar kadınlara kötü davranan, onlara acı çektiren erkeklere hukukun eğitici yüzünü göstermesi gerekiyor.
Buna Fethiye’den başlayabiliriz belki.
Bir şerden bir hayır çıkarmayı umarız hiç olmazsa.