Başbakanlık, Mehmet
Baransu’nun “
Genelkurmay’ın tabelası indirilecek” haberini yalanladı dün.
“Başbakan’ın böyle bir talimat vermediğini” söylediler.
Baransu, bugün kendi açıklamasında da belirttiği gibi haberi, bu hazırlıkların projesini yapanlardan aldı ve üç ayrı kaynaktan doğrulattı.
Haberin arkasındayız.
Sadece bunun değil, Baransu’ya yazılmamak kaydıyla söylenen daha birçok gelişmenin gerçekleşeceğini göreceksiniz.
Başbakanlık bu tür hazırlıkların duyulmasından hoşlanmayabilir.
Onların işi bu hazırlıkları bu aşamada gizli tutmaya çalışmak, gazetelerin işi de öğrendikleri bütün gerçekleri açıklamak.
Siyasetçilerin ya da Başbakan’ın hesabının ne olduğu bizi hiç ilgilendirmez, öğrendiğimiz ve gerçekliğine güvendiğimiz her haberi yazarız.
Ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı’nı,
Milli Savunma Bakanlığı bünyesine katmak olumlu bir girişim.
Türkiye’nin en büyük sakatlıklarından biri, Genelkurmay Başkanlığı’nın
Savunma Bakanlığı’ndan bağımsız, ayrı ve neredeyse “bağımsız” bir
örgüt olarak çalışmasıydı.
Başımıza birçok bela bu çarpıklıktan dolayı geldi.
Bunun çoktan düzeltilmesi gerekirdi.
Eğer bu tür çarpıklıklar olmasaydı,
Gediktepe ve
Hantepe baskınlarındaki kayıpların sorumlusu olan bir
general bugün Genelkurmay’ın ve
Askerî Yargı’nın çabalarıyla
terfi ettirilmeye çalışılmazdı.
İstihbaratı önceden alınmış baskınların yapılmasına izin vermiş bir
komutan, o baskından hemen sonra görevinden alınırdı.
Savunma Bakanı bunun hesabını Genelkurmay Başkanı’na sorardı.
Sadece bunu sormazdı.
Baskına uğrayan her karakolun komutanının neden
madalyayla ya da terfiyle taltif edildiğini de sorardı.
Büyük kayıpların verildiği ve tam bir “
şike” olduğu daha sonra bütün belgeleriyle ortaya çıkan
Dağlıca Karakolu baskınından sonra neden o karakolun komutanına madalya verildiğini Genelkurmay hâlâ açıklamadı.
Hâlâ bir siyasi parti, “neden madalya verdiniz” diye sormadı.
Askerleri ölüme terk edilmiş bir karakolun komutanına neden madalya verilir?
Yeryüzünde bunun bir başka örneği var mı?
Genelkurmay, Dağlıca Karakolu komutanının hangi başarısını ödüllendirdi?
İstihbarat raporlarına rağmen önlem almamasını mı, PKK’lıların geleceği yolun üstündeki mevzileri boşaltmasını mı, askerlere iyi çalışmayan silahlar vermesini mi, karakolun ışıklarını yaktırıp orayı açık bir
hedef haline getirmesini mi, baskın beklenirken askerleri bırakıp bir köy düğününe gitmesini mi?
Bunların hangisinden dolayı aldı o madalyayı?
Bunları “başarı” olan gören bir askerlik anlayışı nasıl bir askerlik anlayışıdır?
Dağlıca komutanına madalya ver, Hantepe komutanını terfi ettirmek için yeri göğü birbirine kat.
Çukurca’da kendi mayınıyla kendi askerinin ölmesini sorun etmeyen, bu konuda yalan söyleyip suçu PKK’ya atan komutanını destekle.
Ne oluyor?
Eğer Genelkurmay, Savunma Bakanlığı’na bağlı olsaydı bunların hiçbiri olmazdı.
Her birinin hesabı ânında sorulurdu.
Eğer Dağlıca’nın komutanına madalya vermek yerine yapılanların hesabı sorulsaydı, onun ardından ne
Aktütün baskını olurdu, ne Gediktepe, ne de Hantepe.
O
hesap sorulmadığı için o kadar insan ölüme terk edildi.
Bugün
Yıldıray Oğur yazıyor, Türkiye’de iki tane böyle “özerk”
başkanlık var, biri Genelkurmay, biri de Diyanet.
İkisi de aynı gün kurulmuş.
İkisinin de yapısının değişmesi gerekir.
Demokrasi için Genelkurmay’ın,
laiklik için Diyanet’in statüsünün değiştirilmesi kaçınılmazdır.
Onun için biz Başbakanlığın hazırlıklarını destekliyoruz.
Yalanlamak yerine susmayı
tercih etseler daha iyi olurdu.
Genelkurmay değişikliği hayata geçtiğinde ne diyecekler?
Neyse, bu önemli değişiklikleri yapsınlar da...
Bizi yalanlamak için gerçekleri çarpıtmalarını biz anlayışla karşılarız.
Türkiye’nin
demokrasi yolunda atacağı adımlar, siyasilerin
küçük “çarpıtmalarından” çok daha önemlidir çünkü.