Soru: Farz namazların ilk iki rekatında Fatiha'ya sure ekliyor, zammı sureli okuyoruz Fatiha'yı. Ben bu iki zammı surenin okunuşunun sıralı olduğunu bilmiyordum.
Bazen ikinci zammı sureyi birincinin üstünden, bazen de altından okuyordum. Hatta bazen de tek sure atlayarak okuduğum da oluyordu. Beni ikaz eden bir yakınım, zammı surelerin okunuşunda sıra olduğunu iddia ederek beni şüpheye düşürdü. Gerçekten de zammı surenin okunuşunda sıra mı var? Bilgi verirseniz şüpheden kurtulacak, sırayı bozmadan doğru
okumaya gayret edeceğim...
Cevap: Evet, farzların ilk iki rekatında Fatiha'ya eklediğimiz zammı surenin okunuşunda sıra vardır ve bu sırayı bozmadan okumak sünnettir. Sıraya dikkat etmeden bazen birinci zammı surenin üstünden, bazen (tek sure atlayarak) altından okumak da mekruhtur.
Bu sebeple, zammı sure okurken sırayı bozmadan okumaya dikkat etmek gerek. Şöyle ki:
1 - İkinci rekatta okuduğumuz zammı sure, birincide okuduğumuz zammı surenin hep altında olacak, üstünden okunmayacaktır!.
2 - Okuduğumuz bu ikinci zammı sure, birinciden iki ayetten fazla uzun olmayacaktır.
3 - Atlayarak okunacak olursa arada tek sure bırakılmayacak, iki veya daha fazla sure atlanarak okunacaktır.
Şayet bu sıralamalarda hata yapılır da ikinci zammı sure yukarıdan seçilirse ya da aşağıda tek sure atlanarak okunursa yahut da birinciden iki ayetten fazla uzun sure okunursa namaz bozulmaz, fakat mekruh olmaktan da kurtulamaz, bu mekruhluk sehiv secdesiyle de düzeltilemez.
Bu durumda tek çare: Zammı sure okurken bu sırayı bilip dikkat etmek, namazı mekruh hale getirmeden okumaya gayret etmek..
Farzlardaki zammı sureyi böyle sıra ile okuma sünneti, nafilelerde de geçerlidir. Sünnetlerin her iki rekatı bir namaz sayıldığından, onların da her iki rekatında bu sıraya dikkat etmek gerekir.
Bir istisna: Dalgınlık eseri olarak birinci rekatta son sure olan Nas Suresi okunursa, ikinci rekatta da aynı sure tekrar okunur, yukarısı aşağısı aranmaz artık.
-
Namazdaki okuyuşlarda neden bu gibi dalgınlık ve yanılmalar olur?
Zihinde namaz dışı konular çok fazla yer tutar da ondan.
Öyle ise baştan
tedbir almalı, namaza başlarken kafamızı, kalbimizi hücuma geçen dünyevi konulardan temizleyip
tahliye ederek namaza başlamalıyız.
Bu sebeple cami avlusuna girerken ya da evde
seccade başına geçerken kendimize bir çekidüzen verir,
zihin meşguliyetimizi değiştirmeye başlar, kendimizi ibadete hazır hale getirmeye gayret ederiz.
Nitekim maneviyat büyükleri, namazda aldığımız ilk tekbirde ellerimizi omuz hizamıza kadar kaldırıp sırtımızı arkaya çevirmemizi, zihnimizi meşgul eden tüm dünveyi konuları arkamıza atış hali olarak yorumlarlar. Böylece ilk tekbirle arkamıza attığımız dünyevi konulardan kafamızı, kalbimizi temizleyerek namaza başlamış olmayı
tavsiye ederler.
Böyle bir kafa
kalp temizlik ve tahliyesiyle başlanan namazda ise elbette yanılmalar azalır, çok arzu ettiğimiz huşu ve huzuru da bir ölçüde yakalayabiliriz.
'Tıpkı
İmam-ı Azam Hazretleri gibi' diyemiyorum. Çünkü onun gibi kafayı, kalbi dünyevi konulardan temizleyerek namaza başlamak her kula nasip olmuyor.
İsterseniz bir örnek de ondan arz edeyim.
Hazret-i İmam'ın namaza başlayınca girdiği derin huzur ve huşuu gören biri der ki:
-Ya İmam, senin de bizim gibi develerin var, fakat onlar namazda seni hiç meşgul etmiyor. Halbuki biz namaza başlayınca develerimizin durumu hayalimize üşüşüyor, onlarla yatıp kalkıyor, namazımızı develerimizle birlikte kılıyoruz..
Tebessüm eden imamın cevabı tek cümleden ibaret olur.
-Biz develerimizi ahıra bağlar, kalbimize asla sokmayız; siz ise hep kalbinize bağlıyor, ahıra asla sokmuyorsunuz, farkımız bundan ibarettir!.
Demek ki bütün mesele, develeri ahıra bağlayarak namaza başlamaktadır.