Soru:
Asya Türk devletlerine gidenler oralarda bolca at eti yemekte, sıkça da kımız içmekteler. Ülkemizde ise at eti yenmez, kımız içilmez, diyenler olduğu gibi, yenir, içilir, diyenlere de rastlanmaktadır. Sizin tespitlerinize göre gerçek nedir?
At eti yenir, kımız, kefir içilir mi? Bizi şüpheden kurtaracak bilgiye ihtiyacımız var. Yoksa gittiğimiz yerlerde zorlanıyor, tavrımızı tespitte sıkıntı çekiyoruz?.
Cevap:
İmam-ı Azam'a göre at eti sadece mekruh sayılmıştır. Ancak diğer iki imamla, Şafii ve Hanbeli mezhebine göre at eti yenir, sütü olan kımız da içilir. Şartı: Kımızın
sarhoşluk verecek dereceye gelinceye kadar bekletilmemesidir. Nitekim aynı şeyi kefir için de söylemek mümkündür. Bunların sarhoşluk verecek dereceye dönüştürülmeden içilmesinde mahzur olmaz. Ancak uzun zaman bekletilip de içeni sarhoş edecek duruma getirilirse, işte bundan sonra
haramlık söz konusu olur. Bu da rengiyle, kokusuyla, tadıyla da anlaşılabilir. Böyle bir değişim işareti yoksa, içeni sarhoş ettiği de görülmüyorsa, 'haram' deme gerekçesi de yok demektir.
Nitekim Hayrettin
Karaman Hocaefendi kefir konusunda yaptığı geniş araştırma sonunda sahip olduğu kanaatini şöyle ifade etmektedir:
"-Kefir diye içilen süt ürünü sarhoşluk vermiyor, üründe
alkolün rengi, tadı ve kokusu bulunmuyor, (zaten ürünün içinde, dışarıdan katılmış, ilave edilmiş bir alkol de bulunmuyor) şu halde kefire haram veya mekruh demek için de bir sebep bulunmuyor!."
Bu konuda Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı'na da bakılabilir. Soru: Balıkçılar yemeye alışık olmadığımız
midye, istiridye, ıstakoz, yengeç gibi
deniz ürünleri de satıyorlar. Kimileri bunların yenmeyeceğini kimileri de yenebileceğini söylüyorlar. Bizim yemeye alışık olmadığımız bu deniz ürünleri yenir mi? Bunları yiyenler acaba kendi mezheplerinin gereği olarak mı yemiş olurlar? Bizi şüpheden kurtaracak bilgi verebilir misiniz?
Cevap: Hanefilere göre, denizde yaşayan
balık çeşitlerinin tümü de yenir. Yeter ki balık cinsi olsun, başka bir cinsten olmasın. Bu sebeple, yılan balığı,
yunus balığı gibi balık çeşitlerinin hepsi de yenen cinsten sayılırlar. Ancak balık gibi denizde yaşadığı halde balık cinsinden sayılmayan midye, istiridye, ıstakoz, karides, yengeç, kirpi,
kaplumbağa.. gibileri yenmeyenlerden kabul edilirler.
Şafii ve Maliki'de ise, suda yaşayanların hepsi de balık cinsi gibi
temizdir, yenir.
Bu sebeple Şafii'de, ıstakoz, istiridye, midye, karides ve benzerleri balık gibi temiz kabul edilmiş, yenmelerinde mahzur görülmemiştir.
Demek ki midye, ıstakoz, istiridye, karides gibilerini yiyenler diğer hak mezheplerin görüşüyle amel ederek yemiş olmaktalar. Bu konuda Hanefi fıkıh kitabı Nimet-ül İslam'da şöyle denmektedir:
-Balık cinsinden olmayan deniz mahlukları yenmezler. Midye, istiridye, ıstakoz, karides.. gibi. Büyük İslam İlmihali'nde de şöyle denmektedir:
-Devamlı olarak suda yaşayan
balıklar yenir. Fakat diğer su hayvanları habis sayılır, yenmezler. Mesela, yengeçler, midyeler, istiridyeler, ıstakozlar
helal değildirler..
Anlaşılan odur ki, Hanefi'nin balık cinsinden saymadığı için yenmeyenler arasında gördüğü midye, istiridye, ıstakoz.. gibi deniz ürünlerini yiyenler, Şafii'nin (yenen temiz deniz ürünlerinden) sayması sebebiyle yemiş olduklarından bir yanlışlık söz konusu olmuyor. "Ümmetimin ihtilafında (farklı görüşünde) rahmet vardır." hadisinin işaretine de uygun düşmüş bulunuyor...