Sıkça sorulan 'namaza niyet' konusunu daha açık anlamak için bir
torunun anlattığı asırlık ninesinin namaza niyetini bir daha dinleyelim isterseniz. Bakalım geçmişin
yaşlı ninesi seccadesi başında kalbini, gönlünü namaza nasıl hazırlıyor, günümüzün
gençlerine nasıl niyet örneği veriyor bir görelim. Genç torun diyor ki:
- Son günlerde iyice yaşlanmış olan ninemle anlaşmazlığa düştük. Onun niyeti mi, bizim niyetimiz mi doğru, merak etmeye başladık. Ninem namaza başlarken önce seccadesinin başında uzunca bir sayım yaparak şöyle niyet ediyor:
- Durdum divana, uydum Kur'an'a, yönüm
kıble, kıblem
Kâbe, kurtarıcım
Allah, şefaatçim
Muhammed Mustafa.. niyet ettim öğle namazının sünnetine.. yahut da farzına.. ya da son sünnetine!..
Namazlarına hep böyle "Durdum divana..." diyerek başlayan ninemle biz anlaşamıyoruz. Biz sadece, niyet ettim öğle namazının sünnetine, yahut da farzına ya da son sünnetine, demekle yetiniyoruz. Ninem bizi bu defa "Siz ahirzaman Müslüman'ısınız, niyetinizi de öyle yarım yapıyorsunuz..." diye ikaz etmekten geri kalmıyor. Ninemin de bizim gibi niyetini kısaca yapması gerekmez mi? Niyetin farz olan mecburi kısmı nedir, bize anlatabilir misiniz?
Bana öyle geliyor ki; siz asırlık yaşlı ninenizin söylediklerini söylemeseniz de, yanlış niyet ediyor, dememelisiniz. Olsa olsa mecburi olmayan kelimeleri ekliyor niyetine, diyebilirsiniz. Mecburi olmadığı kelimeleri sıralayarak namaza başlamanın ise bir hikmeti olsa gerektir. Çünkü seccadenin başında durduğu yere en uygun düşen sözleri sıralayarak kalbi, gönlü namaza hazırlamak gibi çok yerinde sözler olarak görünüyor bu sıralamalar. İsterseniz bir gözden geçirelim, sıralanan kelimeleri:
- Durdum divana, diyor, divan, huzur demektir. Rabb'inin huzuruna durduğunu düşünüyor. Uydum Kur'an'a, diyor, zaten Kur'an'ın emrine uyduğu için namaza yöneliyor. Yönüm kıble, diyor, kıbleye döndüğünü aklına getiriyor, kıblesinin de başka yer değil Kâbe olduğunu ayrıca ifade ediyor. Kurtarıcım Allah, şefaatçim Muhammed Mustafa.. diyor. Başka şey için değil, Allah'ın rızası, Resul'ünün şefaati için namaz kıldığını ifade ediyor. Bundan sonra da niyetin asıl farzı olan hangi namaza niyet ettiğini ifade ederek niyetin özünü söylemiş oluyor...
Bu durumda niyetin mecburi olan kısmına bakacak olursak konu daha net olarak anlaşılır.
- Niyet: Ne yaptığının kalben şuurunda olmak, zihnen yaptığı şeyin idrakinde bulunmaktır!..
Bu sebeple, dille hiçbir şey söylemese bile kalple, zihinle yaptığı şeyin namazın sünneti mi, farzı mı olduğunu bilmesi, bunun idrakinde ve şuurunda olması, farz olan niyeti yerine getirmiş olması demektir. Kalpteki bu bilgi ve şuurun dille söylenmesi ise zihnindeki farz olan niyeti dille pekiştirmesi demek olur ki; bu da niyetin müstehab olan kısmını teşkil eder. Cemaatle kılacaksa, uydum hazır olan imama, demesi de gerekir.
Burada şunu da hatırlamakta fayda vardır. Kalpteki niyet ile dildeki ifade ayrı düşse, kalpteki niyet geçerli olur, dilin yanlış ifadesi namaza engel olmaz...
Bu da gösterir ki; farz olan kalpteki niyettir. Dille eksik ya da fazla şeyler söylemek, niyete zarar vermez. Yeter ki kalbde hangi namazın farzını kıldığını bilme idraki ve şuuru mevcut olsun.
Sözün özü: Kendi devrinin kültürüyle bugünlere gelen asırlık nine, zihni ibadete hazırlayıcı sözleriyle torunlarına güzel bir namaza hazırlanma örneği vermiş oluyor. Belki de Efendimiz'in (sas) haber verdiği ahirzamanda dini kimliğini koruyan
mübarek hanımlardan biridir bu asırlık nine.
Hadisin bu konudaki hatırlatması şu mealdedir:
- Ahirzamanda kültürünü kaybetmeyen yaşlı hanımlar olur, onların davranışlarına değer verin!..
Aleyküm bi din-il'acaiz!