Bu mühim konuya şöyle bir tespitle girelim isterseniz.Rabb'imizin bünyemize koyduğu duygular bizi harama zorlayıp günaha mecbur etmez. Şayet biz bu duygularımızı haramlarla, müstehcenliklerle besleyip azdırmaz da, karşı konulamaz hale getirmezsek tabii.. Eğer hayatımızı
İslami kurallara uyarak korumaya almaz da, duygularımızı günahlarla azgınlaştırır, haramlarla karşı konulamaz hale getirirsek, elbette bizi koruyacak olan imanımızı, aklımızı zayıf bırakmış, nefsimizi
şeytanımızı ise karşı konulamayacak derece kuvvetlendirip azgınlaştırmış oluruz. Bu defa da kendi elimizle besleyip azgınlaştırdığımız nefsimizle şeytanımızın bizi haramlara, günahlara zorlayıp sürüklemesini kendi tercihimizle temin etme durumuna girmiş oluruz...
Bu kaçınılmaz sonuç neden böyle olur? Sebebine bakalım.
-İnsanda hem
akıl ve iman vardır, hem de nefis ve şeytan.. Her ikisi de insanı yönlendirme görevini yüklenmişlerdir. Bu sebeple insan bunların hangisini besleyip kuvvetlendirirse onun etkisinde kalır sonunda.
Durum böyle olunca düşünmek zorundayız. Günlük yaşantımızda aklı ve imanı mı besliyoruz, yoksa nefsi ve şeytanı mı?
Şayet nefsi ve şeytanı günahlarla, haramlarla,
tahrikçi müstehcenliklerle besliyor, kuvvetlendirip azgınlaştırıyorsak, artık zayıflattığımız akıl ve imanımız koruyucu etkisini gösteremez, azgınlaşmış nefis ve şeytan o insanı yanlışlara, günahlara doğru sürükleyip götürür.. Aklı tasvip etmese de, imanı rıza göstermese de, vicdanından feryatlar yükselse de, bağımlı gibi takılıp gider kuvvetlenmiş nefis ve şeytanının peşinden..
Bunun için söylemiş Müceddid'ü-z-zaman meşhur sözünü:
- Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır! İnsan tövbe istiğfarla o günahı hemen terk etmeye çalışmaz da günahta ısrar ederse, o günah onu
küfür uçurumuna doğru sürükleyip götüren bir
tünel haline gelir!..
-İşte bunun için dost ve çevre mühim, bunun için müstehcensiz
gazete, koruyucu kitap ve
dergi mühim, seyredilen televizyon, dinlenen
radyo, ilgi duyulan cemaatler, gidilen sohbetler mühim!..
Bunlar neyimizi besliyorlar, aklımızı ve imanımızı mı, yoksa nefsimizi, şeytanımızı mı?
Tartışılmayan gerçek odur ki, bunlar hangi duygumuzu besliyorsa hayatımız da o beslenen duyguların etkisinde ve istikametinde ilerlemektedir.
Şimdi düşünme sırası:
-Hangi duygumuzu besliyoruz günlük hayatımızda?..
Bu bakışımıza iştirak da edebilirsiniz
itiraz da.. Ama sonuç değişmiyor, günah ortamından kaçınmayan, tahrik zemininden uzak durmayan, nefsini, şeytanını besliyor, sonra da beslediğinin peşinde sürüklenmekten kurtulamıyor.
Bunun için ayetler, hadisler ikaz ediyor:
-Günahı işlemek şöyle dursun semtine bile yaklaşmayın! Bakarak da olsa nefsinizi, şeytanınızı besleyerek şımartmayın. Sonra beslediğiniz nefis ve şeytanınızın baskısından kurtulamaz, kendi tercihinizle kendinizi günah tüneline yönlendirme sorumluluğunu yüklenmiş olursunuz. Bundan sonra da feryat edersiniz: 'Kendim ettim, kendim buldum; sonunda günah bataklığında boğuldum' diye.. Rabb'imiz korusun hemen hepimizi..
*****
İlahiyatçı yazar arkadaşımız Mehmet Paksu hoca, üç ciltlik
aile 'Mahremiyet Okulu' setini hazırlayarak nefis ve şeytanın tahrip ve tasallutuna maruz günümüz gençliğini ve ailesini, anlattığı İslam kültürüyle korumaya koşmuş, ailenin maruz kaldığı yıkıcı olaylardan ibretli örnekler vererek koruyucu ve kurtarıcı çareleri de sıraladığı bu önemli setini, Nesil Yayınları'ndan istifademize sunmuştur. Yabancı kültürün yozlaştırmasına maruz aile mahremiyetine ait tüm soruların sorulup koruyucu ve kurtarıcı tüm cevapların verildiği bu önemli kitapların farkına varılmalı, faydalanma fırsatı kaçırılmamalıdır, demek istiyorum.